Mâide Sûresi 116-120 ..................................... 453
110- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Anbese b.
Necad'dan İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:
"Peygamberimizin (s.a.a) önüne, içinde hurma bulunan bir sofra
geldiğinde yemeye mutlaka hurmadan başlardı." [Fürû-i Kâfi, c.6,
s.345, h:2]
111- el-Kâfi ve Sahifet'ur-Rıza adlı eserlerde, rivayet zinciriyle
İmam Rıza'ya (a.s) dayandırılan bir hadiste İmamın, dedelerinden
(hepsine selâm olsun) şöyle naklettiği yer alır: "Peygamberimiz
(s.a.a) hurma yediğinde, çekirdeğini önce elinin sırtına koyar, sonra
atacağı yere atardı."
112- el-İkbal adlı eserde, Tarih-i Nişaburî adlı eserin ikinci cildinde
Hasan b. Bişr'in hayatı bölümünde müellifin belirttiği kendine
has rivayet zinciriyle şöyle rivayet ettiği nakledilir: "Resulullah
(s.a.a) yemek yerken her iki lokma arasında Allah'a hamdederdi."
[s.116]
113- el-Kâfi'de müellifin kendi rivayet zinciriyle Veheb b. Abd-i
Rabbih'den şöyle naklettiği yer alır: "Bir defasında İmam Cafer
Sadık-ın (a.s) diş aralarını temizlediğini görünce, ona baktım. Bunun
üzerine İmam bana, 'Peygamberimiz (s.a.a) diş aralarını temizlerdi.
Böyle yap-mak ağızın temiz olmasını sağlar.' dedi." [Fürû-i
Kâfi, c.6, s.376, h:3]
114- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz
(s.a.a) su içerken önce besmele çekerdi... Suyu birden
yutmaz (soluk almayarak bir nefeste içmez), yudum yudum sorarak
içerdi ve "Ciğer ağrısı (siroz), suyu birden yutmaktan olur."
derdi. [s.31]
115- el-Caferiyyat adlı eserin İmam Cafer Sadık'a (a.s), onun
da dedelerine dayanarak verdiği bilgiye göre, İmam Ali (a.s) şöyle
dedi: "Peygamberimizi (s.a.a) birçok kez gözetledim. O suyu üç nefeste
içerdi. Her içişte besmele çeker ve her içişten sonra
hamdederdi. Ona niçin böyle yaptığını sorduğumda bana, 'Ey Ali!
Hamdı Allah'a karşı olan şükretme görevimi yerine getirmek için,
besmele çekmeyi de her-hangi bir hastalığa ve derde yakalanmayayım
diye yapıyorum.' dedi." [s.161]
116- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde şöyle rivayet edilmiştir:
"Peygamberimiz (s.a.a) su içerken, içtiği tabağa nefes vermez, nefes
alıp vermesi gerektiğinde su kabını ağzından uzaklaştırır, öyle
454 ................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
nefes alıp verirdi." [s.31]
117- İhya'ul-Ulûm adlı eserde şöyle nakledilir: "Peygamberimiz
(s.a.a) et yerken başını ete doğru eğmez, eti ağzına getirir ve
ısırarak yerdi, dişlerine alıp koparırdı... Özellikle et yediği zaman
özellikle ellerini iyice yıkar ve arkasından ıslak elleri ile yüzünü
ovardı. [c.7, s.126]
118- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz
(s.a.a) birçok yemek çeşidini yerdi. [s.26]
Ben derim ki: Tabersî, böyle dedikten sonra Peygamberimizin
(s.a.a) yediği bazı yemek çeşitlerini sayıyor. Ekmek, et çeşitleri,
kavun, karpuz, şeker, üzüm, nar, hurma, süt, keşkek, yağ, sirke,
hindiba, horoz ibiği (bir tür çiçek), lahana gibi... Peygamberimizin
(s.a.a) hurmayı sevdiği, baldan çok hoşlandığı ve en sevdiği meyvenin
nar olduğu da rivayet edilmiştir.
119- Şeyh Tusî el-Emalî adlı eserinde kendi rivayet zinciriyle
Ebu Üsame'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder:
"Peygamberimizin (s.a.a) yemeği, bulduğu kadarı ile arpa
ekmeği, tatlısı hurma ve yakacağı, hurma ağacının yaprakları ve
dalları idi."
120- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde şöyle şöyle deniyor: "Peygamberimiz
(s.a.a) sıcak yemeği soğutur, öyle yerdi ve 'Allah bize
ateş yedirmemiştir. Sıcak yemeğin bereketi yoktur.' derdi."
"Yemeğe başlarken besmele çekerdi. Üç parmağı ile ve önünden
yerdi, başkasının önünden yemezdi. Önüne yemek konduğunda
sofradakilerden önce o yemeğe başlar, arkasından diğerleri
başlardı. Yemekte şu üç parmağını kullanırdı: Baş parmak, onu
izleyen (onun yanındaki) parmak ve orta parmak. Kimi zaman
dördüncü parmağından da yararlanırdı, onu da kullanırdı. Avucunun
bütünü ile de yediği olurdu. İki parmakla yemezdi ve 'İki parmakla
yemek yemek, şeytanın yemek yeme tarzıdır.' derdi. Bir
gün ashabı ona palûze getirdiler. Onlar ile birlikte yedikten sonra,
'Bu, neden yapılıyor?' diye sordu. Ashabı, 'Yağ ile balı karıştırıyoruz,
gördüğün gibi oluyor.' dediler. Peygamberimiz (s.a.a), 'Bu iyi
bir yemektir.' dedi."
"Elenmemiş arpa ekmeği yerdi. Hiç buğday ekmeği yemedi.
Arpa ekmeğini de hiç doyasıya yemedi. Ölünceye kadar hiç sofra
Mâide Sûresi 116-120 ........................................... 455
da yemek yemedi. [Hep yerde yemek yedi.] Kavun, üzüm, hurma
yer ve hurmanın çekirdeklerini koyuna yedirirdi. Soğan, sarımsak,
pırasa ve içinde 'meğafir (zamk)' bulunan bal yemezdi. Meğafir,
arının karnında kalan ağaç kalıntısıdır. Arı bu kalıntıyı bala akıtır
ve o bal da ağızda koku bırakır."
"Hiç yemeği kötülemezdi. Önüne gelen yemek hoşuna giderse
yerdi. Hoşuna gitmezse bırakır, fakat başkalarının onu yemesine
engel olmazdı. Yemek yediği çanağı sıyırır ve 'Yemek tabağının
sonu, yemeğin en bereketli bölümüdür' derdi. Yemeği bitirdiğinde
kullandığı üç parmağını teker teker yalardı. Yemekten sonra ellerini
tertemiz oluncaya dek yıkardı. Tek başına yemek yemezdi."
[s.28]
Ben derim ki: Ravinin "Baş parmak, onu izleyen parmak ve orta
parmak" şeklindeki ifadesi, güzel bir edep örneğidir. Çünkü ravi
"onu izleyen parmak" yerine bu parmağın Arapça'daki adını
(sebbabe=seb-beden, söven) söylemiyor. Çünkü bu parmağın kök
anlamındaki sövme anlamının, Peygamberimizin parmağı ile
irtibatlanmasını istemedi.
Bu rivayette Peygamberimizin (s.a.a) palûze yediğinden söz
ediliyor. Bu rivayet el-Mehasin adlı eserde müellifin kendi rivayet
zinciriyle Yakup b. Şuayb'dan aktardığı hadise zıttır. Bu rivayete
göre İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle diyor: "İmam Ali (a.s), birkaç
dostu ile birlikte Kûfe meydanındayken kendisine bir tabak palûze
hediye edildi. İmam dostlarına, 'Uzatın ellerinizi.' dedi. Dostları da
ellerini ona doğru uzattılar. O da uzattı. Fakat hemen uzattığı elini
geri çekti ve 'Peygamberimizin (s.a.a) bunu yemediği birden hatırıma
geldi de bu yüzden ondan yemek istemedim.' dedi." [s.140,
h:135]
121- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz
(s.a.a) Şam'dan getirilen cam maşrapalardan su içerdi.
Su içmede ahşap, deri ve seramik maşrapalar kullandığı da olurdu.
[s.31]
Ben derim ki: Bu rivayetin baş tarafının yaklaşık bir benzeri el-
Kâfi'de ve el-Mehasin'de de nakledilmiştir. Orada şöyle deniyor:
"Peygamberimiz (s.a.a) Şam işi maşrapalardan su içmekten hoşlanır
ve 'Bunlar kullandığınız su kaplarının en temiz olanlarıdır.'
derdi." [Fürû-i Kâfi, c.6, s.386, h:8]
456 ..................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
122- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde şöyle rivayet edilir: "Peygamberimiz
(s.a.a) avucu ile de su içerdi. Suyu avucuna doldurur
ve 'Elden daha temiz bir su kabı yoktur.' derdi." [s.31]
123- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Abdullah
b. Sinan'dan şöyle nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) Kurban
Bayramlarında, biri kendi adına ve öbürü kesecek kurban bulamayan
fakir Müslümanlar adına olmak üzere iki koç kurban ederdi."
[Usûl-i Kâfi, c.2, s.415, h:1]
Peygamberimizin (s.a.a) helâ adabı hakkında
124- Peygamberimizin (s.a.a) helâ adabı hakkında, Şehid-i Sanî,
Şerh-i Nefliyye adlı eserinde şöyle rivayet eder: "Resullah'ı
(s.a.a) küçük veya büyük abdest bozarken hiç kimse görmemiştir."
125- el-Caferiyyat adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Cafer b. Muhammed'den, o da dedelerinden İmam Ali'nin (a.s)
şöyle buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) abdest bozmak
istediğinde başını örter, arkasından pisliği toprakla örterdi.
Tükürmek isteyince de tükürüğü üzerine toprak atardı. Tuvalete
gideceği zaman da başını örterdi." [s.30]
Ben derim ki: Helâ (tuvalet) yapmak âdeti, Araplarda İslâm'-
dan sonra ortaya çıktı. Rivayetlerden edindiğimiz bilgilere göre,
Araplar İslâm'dan önce boş arazilere çıkarak abdest bozarlardı.
126- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Hüseyin
b. Halid'in şöyle dediğini nakleder: "Bir defasında İmam Rıza'ya
(a.s) dedim ki: 'Bize nakledilen bir hadise göre, Peygamberimiz
(s.a.a) (idrar veya büyük abdest) temizliğini yüzüğü parmağındayken
yapıyordu. İmam Ali (a.s) de öyle yapıyordu. Oysa Peygamberimizin
(s.a.a) yüzüğünün taşında, 'Muhammedun Resulullah' yazısı
vardı.' İmam, 'Ravilerin söyledikleri doğrudur.' dedi. 'Biz de
böyle yapsak olur mu?' diye sordum. Bana, 'Onlar yüzüklerini sağ
ellerine takarlardı. Oysa siz yüzüklerinizi sol ellerinize takıyorsunuz.'
karşılığını verdi..." [Fürû-i Kâfi, c.6, s.474, h:8]
Ben derim ki: Yaklaşık aynı anlamda bir rivayet, el-Caferiyyat
ve Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserlerde Ayyâşî'nin Kitab'ul-Libas adlı
eserinden naklen İmam Sadık'a dayanarak rivayet edilmiştir.
Peygamberimizin (s.a.a) musibetler, belâlar, ölüm olayları
ve bunlarla ilgili konulardaki adap ve ahlâkı hakkında
127- Peygamberimizin (s.a.a) musibetler, belâlar, ölüm olayları
ve bunlarla ilgili konulardaki adap ve ahlâkı hakkında, Meka
Mâide Sûresi 116-120 .......................................... 457
rim'ul-Ahlâk adlı eserde şöyle deniyor: "Peygamberimiz (s.a.a) vücudunda
bir sivilce çıktığını görünce Allah'a sığınır, O'na karşı âcizliğini,
güçsüzlüğünü dile getirir, O'na yalvarıyordu. Kendisine, 'Ey
Allah'ın Resulü, bu önemsiz bir şeydir.' diyenlere de, 'Allah isteyince
küçük bir şeyi büyütür ve büyük bir şeyi de küçültür.' diye cevap
verirdi." [c.2, s.413]
128- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Cabir'den İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s) şöyle buyurudğunu nakleder:
"Tabutu dört köşesinden omuza almak sünnettir. Daha fazla
kişinin ona omuz vermesi fazladan bir şeydir." [Fürû-i Kâfi, c.3,
s.168, h:2]
129- Kurb'ul-İsnad adlı eserde Hüseyin b. Tureyf'e, onun Hüseyin
b. Ulvan'a, onun İmam Cafer Sadık'a (a.s), onun da babasına
dayanarak verdiği bilgiye göre, İmam Ali'nin (a.s) oğlu İmam Hasan
(a.s) bir defasında dostları ile birlikte otururken önlerinden bir
cenaze geçti. Yanındakilerden bazıları ayağa kalktı, fakat İmam
Hasan (a.s) ayağa kalkmadı. Cenaze geçtikten sonra oradakilerden
biri, "Allah sana afiyet versin, niye ayağa kalkmadın? Oysa
Peygamberimiz (s.a.a) önünden cenaze geçerken ayağa kalkardı."
dedi. İmam ona şu cevabı verdi: "Peygamberimiz (s.a.a) sadece
bir kere cenaze önünden geçerken ayağa kalktı. Bir Yahudinin cenazesi
geçiyordu ve yol dardı. Peygamberimiz (s.a.a) cenazenin,
başından yüksekte olmasını istemediği için ayağa kalktı." [s.42]
130- Kutb-u Ravendî, ed-Daavat adlı eserinde şöyle rivayet
eder: "Peygamberimiz (s.a.a) cenaze arkasında yürürken oldukça
üzgün olur, çokça tefekküre dalar ve çok az konuşurdu."
131- el-Caferiyyat adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
İmam Cafer b. Muhammed'den (a.s), o da dedelerinden Hz. Ali'nin
(a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Resulullah (s.a.a) ölülerin gömülmesi
sırasında mezara üç avuç toprak atardı."
132- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Zürare'ye dayandırdığı bir hadiste İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s)
şöyle dediğini nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) Haşimoğullarının
ölülerine başka bir Müslümanın ölüsüne yapmadığı bir şey yapardı
ki, o da şudur: Haşimîlerden birinin cenaze namazını kıldırdıktan
ve mezar toprağına su döktükten sonra elini toprak üzerine koyardı.
Öyle ki, mezar toprağında parmaklarının izi çıkardı. Bu yüz
458..................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
den bir yabancı veya Medine halkından bir yolcu mezarlığın önünden
geçerken, üzerinde Peygamberimizin (s.a.a) el izi bulunan yeni
mezarı görünce, 'Muhammed'in ailesinden kim öldü?' diye sorardı."
[Fürû-i Kâfi, c.3, s.168, h:1]
133- Şehid-i Sanî'nin Müsekkin'ul-Fuad adlı eserinde İmam Ali'den
(a.s) şöyle rivayet edilir: "Peygamberimiz (s.a.a) insanları teselli
ederken, 'Allah size ecir versin ve rahmet eylesin.' diye dua
ederdi. Onları kutlarken de, 'Allah sizin için mübarek kılsın ve Allah
devamlı size bereket versin.' derdi.
Peygamberimizin (s.a.a) abdest ve gusül ile ilgili adabı
134- Peygamberimizin (s.a.a) abdest ve gusül ile ilgili adabı
hakkında, Kutb, Ayat'ul-Ahkâm adlı eserinde Süleyman b.
Bureyde'den, o da babasından şöyle nakleder: "Peygamberimiz
(s.a.a) önceleri her namaz için ayrı abdest alıyordu. Fakat Mekke'-
nin fethedildiği yıl birkaç namazı aynı abdestle kıldı. Bunun üzerine
Ömer, 'Ey Allah'ın Resulü, daha önce yapmadığın bir işi yaptın,
(sebebi nedir)?' diye sordu. Peygamberimiz (s.a.a) de, 'Bilerek böyle
yaptım.' dedi."
135- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi raivayet zinciriyle Zürarenin
şöyle dediğini nakleder: "Bir defasında İmam Muahmmed Bâkır
(a.s) bize, 'Peygamberin nasıl abdest aldığını size anlatayım
mı?' diye sordu. Bizim, 'Evet' dememiz üzerine içinde azıcık suyun
bulunduğu bir kap isteyerek önüne koydu. Sonra kollarını sıvadı.
Arkasından sağ avcunu suya daldırdı ve 'Eğer avuç temiz ise böyle
yapılır.' dedi. Sonra bir avuç dolusu su alarak alnına götürdü ve
besmele çekerek suyun sakallarının ucuna kadar akmasını sağladı.
Sonra elini bir kere yüzü ve alnının görünen bölümü üzerinde
yürüttü. Arkasından sol elini suya daldırıp bir avuç dolusu su aldı.
Sonra bu suyu sağ dirseğinin üzerine akıttı. Arkasından avucunu
sağ kolu üzerinde yürüterek suyun parmak uçlarından akmasını
sağladı. Sonra sağ elini suya daldırıp bir avuç dolusu su aldı. Sonra
bu suyu sol dirseğinin üzerine akıttı. Arkasından avucunu sol
kolu üzerinde yürüterek suyun parmak uçlarından akmasını sağladı.
Arkasından sol elinin ıslaklığı ve sağ elinin ıslaklık kalıntısı ile
başının ön bölümünü ve ayaklarının üstünü meshetti."
"Arkasından, 'Allah tek olduğu için tek olanı sever. Abdest almak
için üç avuç su yeterlidir. Bir avucu ile yüz, iki avucu ile de
Mâide Sûresi 116-120 ............................................... 459
kollar yıkanır. Sağ elin ıslaklığı ile başın ön kısmı meshedilir ve bu
ıslaklığın kalıntısı ile sağ ayağın üstü ve sol elin ıslaklığı ile sol ayağın
üstü meshedilir.' dedi."
"Arkasından sözlerini şöyle bağladı: Adamın biri İmam Ali'ye
(a.s) Peygamberimizin (s.a.a) nasıl abdest aldığını sordu. O da ona
Peygamberimizin (s.a.a) abdest alma şeklini böyle anlattı." [Fürû-i
Kâfi, c.3, s.25, h:4]
Ben derim ki: Bu rivayetin içeriği Zürare, Bükeyr ve başkaları
aracılığı ile değişik yollardan rivayet edilmiş ve bu rivayet Kuleynî,
Sa-duk, Şeyh Tusî, Ayyâşî, Mufid, Keracekî ve başkaları tarafından
nakledilmiştir. Bu konuda Ehlibeyt İmamlarından (hepsine selâm
olsun) gelen rivayetler sayıca çok ve mütevatirlik derecesine yakın
sağlamlıktadır.
136- Müfiduddin Tusî el-Emalî adlı eserinde kendi rivayet zinciriyle
Ebu Hüreyre'den şöyle nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a)
abdest alırken organlarının sağ taraflarından yıkamaya başlardı."
[c.1, s.397]
137- et-Tehzib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Ebu
Basir'den şöyle nakleder: "İmam Cafer Sadık'a (a.s) abdest hakkında
sorduğumda, buyurdu ki: Peygamberimiz (s.a.a) bir müdd
su (yaklaşık 750 gr.) ile abdest alır ve bir sa' (yaklaşık üç kilo) su
ile guslederdi." [c.1, s136, h:28]
Ben derim ki: Bu rivayetin benzeri başka bir yoldan İmam Muhammed
Bâkır'dan (a.s) nakledilmiştir.
138- Uyûn-u Ahbar'ir-Rıza adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
İmam Rıza'dan (a.s), o da babalarından (hepsine selâm olsun)
Peygamberimizin (s.a.a) şöyle dediğini nakleder: "Biz Ehlibeyt'iz.
Bize, sadaka almak helâl değildir. Bize, özenerek abdest
almamız emredildi ve biz eşek ile kısrağı çiftleştirmeyiz." [c.2, s.28]
139- et-Tehzib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Abdullah
b. Sinan'dan İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurudğunu
nakleder: "(Abdestte) ağza ve buruna su vermek Peygamberimizin
(s.a.a) sünnetlerindendir." [c.1, s.79, h:52]
140- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Muaviye
b. Ammar'ın şöyle dediğini nakleder: "İmam Cafer Sadık'ın (a.s)
şöyle dediğini duydum: Resulullah (s.a.a) bir sa' (yaklaşık üç kilo)
460 ............................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
miktarındaki su ile guslederdi. Eşlerinden biri ile birlikte yıkandığında
ise bir sa' ve bir müdd su kullanırdı." [c.1, s.137, h:74]
Ben derim ki: Bu rivayetin benzerini Kuleynî de el-Kâfi adlı eserinde
kendi rivayet zinciriyle Muhammed b. Muslim'den o da
İmam Cafer Sadık'tan (a.s) nakletmiştir. Oradaki rivayette, "Her ikisi
aynı kaptan yıkanırlardı." deniyor.1 Şeyh de aynı rivayeti başka
bir yoldan nakletmiştir.
141- el-Caferiyyat adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
İmam Cafer Sadık'tan babasının (her ikisine selâm olsun) şöyle
dediğini naklediyor: "Bir defasında Hasan b. Muhammed, Cabir b.
Abdullah'a Peygamberimizin (s.a.a) nasıl guslettiğini sordu. Cabir
de, 'Peygamber (s.a.a) üç kere avucunu su ile doldurarak başından
aşağı dökerdi.' karşılığını verdi. Hasan b. Muhammed, 'Benim
saçlarım, gördüğün gibi gürdür.' dedi. Cabir de ona, 'Ey hür adam,
bu sözü hiç söyleme. Çünkü Peygamberimizin (s.a.a) saçları seninkilerden
daha gür ve daha hoş idi' diye cevap verdi." [s.22]
142- Şeyh Saduk'un, el-Hidaye adlı eserinde verilen bilgiye göre
İmam Sadık (a.s) şöyle dedi: "Cuma günü guslü, yolculukta ve
yolculuk dışında erkek-kadın herkes için gerekli olan bir sünnettir.
Cuma günü (cuma guslü niyetiyle) gusletmek, hem bir temizlik ve
hem de iki cuma arasında işlenen günahlar için bir keffarettir.
Cuma guslünün sebebi şudur: Ensar Müslümanları hafta boyunca
develerinin ve diğer hayvanlarının işleri ile uğraşırlar ve cuma günü
mescide geldiklerinde, insanlar koltuk altı kokularından rahatsız
olurlardı. Bu yüzden yüce Allah Peygamberimize (s.a.a) cuma
günü gusletmeyi emretti ve ardından bu uygulama sünnet hâline
geldi." [s.23]
Ben derim ki: Ramazan Bayramında ve diğer bayramlarda
gusletmenin yanı sıra daha birçok gusüllerin, Peygamberimizin
(s.a.a) sünnetlerinden olduğu hakkında rivayetler vardır. İnşallah
ileride bunların bazılarına değineceğiz.
Peygamberimizin (s.a.a) namaz ve namazla ilgili adap ve
sünnetleri
143- Peygamberimizin (s.a.a) namaz ve namazla ilgili adap ve
sünnetleri hakkında, el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Fudayl b. Yesar, Abdulmelik ve Bükeyr'den şöyle dediklerini
1- [Fürû-i Kâfi, c.3, s.22, h:5]
Mâide Sûresi 116-120 ............................................. 461
nakleder: "İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini işittik: "Peygamberimiz
(s.a.a) farz namazların iki katı kadar müstehap namaz
kılar ve farz orucun iki katı kadar müstehap oruç tutardı." [Fürû-
i Kâfi, c.3, s.44, h:3]
Bu rivayeti Şeyh Tusî de nakletmiştir.
144- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Hannan'dan şöyle nakleder: "Ben de yanlarında oturuyorken Amr
b. Harîs, İmam Cafer Sadık'a (a.s), 'Sana feda olayım, bana Peygamberimizin
(s.a.a) namazı hakkında bilgi ver.' dedi. İmam ona
şu cevabı verdi: Peygamberimiz (s.a.a) öğleyin (öğle namazından
önce) sekiz rekât nafile ve dört rekât farz kılardı. Sonra (ikindi
namazından önce) sekiz rekât nafile ve dört rekât farz kılardı. Akşamleyin
önce üç rekât farz, daha sonra dört rekât nafile kılardı.
Yatsı namazını da dört rekât olarak kılardı. Sekiz rekât da gece
namazı ve üç rekât vitir kılardı. Sabah vaktinde iki rekât nafile ve
arkasından iki rekât farz kılardı."
"Ben de kendisine, 'Kurbanın olayım, eğer benim bundan daha
çok namaz kılmaya gücüm yeterse, çok namaz kıldım diye Allah
beni azaba çarptırır mı?' diye sordum. 'Hayır, ama seni sünneti
terk ettiğin için azaba çarptırır.' karşılığını verdi." [Fürû-i Kâfi, c.3,
s.443, h:5]
Ben derim ki: Bu rivayetten anlaşıldığına göre, yatsı namazından
sonra oturarak kılınan iki rekâtlık vüteyre namazı gündelik bu
elli rekâta dahil değildir. İki rekât oturarak kılınan bu namaz, bir
rekât ayakta kılınan namaza bedeldir ve bir rekât olarak hesaplanır.
Dolayısıyla bu namaz ile namazların sayısı elli bir rekâta ulaşmış
olur. Ateme adı ile de anılan bu namaz, vitir namazının yerini
tutmak üzere sünnet edilmiştir. Şöyle ki, bu namazı kılan kimse
eğer vitir namazına kalkmadan önce ölürse, vitir namazını kılmış
sayılır.
Nitekim Kuleynî, el-Kâfi adlı eserinde kendi rivayet zinciriyle
Ebu Basir'den şöyle naklediyor: "İmam Cafer Sadık (a.s), 'Allah'a
ve ahiret gününe inanan kimse vitir namazı kılmadan uyumasın.'
dedi. Kendisine, 'Yatsı namazından sonraki iki rekâtı mı
kastediyorsun?' diye sordum. 'Evet, o iki rekât bir rekât sayılır.
Kim bu namazı kılar da ölürse vitir namazı kılmış olarak ölmüş olur.
Eğer ölmez ise gecenin sonunda vitir namazını kılar.' dedi."
"Kendisine, 'Bu namazı Peygamberimiz (s.a.a) kıldı mı?' diye
462 ................................ El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
sordum. 'Hayır.' dedi. 'Peki niçin?' diye sormam üzerine, 'Çünkü
Peygamberimize (s.a.a) vahiy geldiği için o gece ölüp ölmeyeceğini
bilirdi. Onun dışındakiler bunu bilemez. Bu yüzden Peygamber
o namazı kılmadı, ama kılınmasını emretti.' dedi..."
İmamın "o namazı kılmadı" demekteki maksadı, diğer bazı rivayetlerden
anlaşılacağı üzere, o namazı devamlı kılmadığı, bazen
kılıp bazen kılmadığı şeklindedir. İmamın sözleri eğer böyle yorumlanırsa,
bu rivayet Peygamberimizin (s.a.a) o namazı kıldığı yolundaki
diğer rivayetlerle çelişmez.
145- et-Tehzib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Zürare'den şöyle nakleder: "İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle
dediğini işittim: Peygamberimiz (s.a.a) zeval vakti girmeden
gündüz hiçbir namaz kılmazdı. Güneşin gölgesi yarım parmak kadar
olunca, sekiz rekât nafile kılardı. Güneşin gölgesi bir dirsek
boyu olunca öğle farzını kılardı. Öğle farzından sonra ise iki rekât
namaz kılardı. Yine ikindi vakti girmeden iki rekât namaz kılardı.
Gölge iki dirsek boyu uzayınca ikindi farzını kılardı. Güneş battığı
zaman akşam farzını kılardı. Şafak [=günbatımındaki kızıllık] kaybolduğunda
yatsı namazının vakti girer. Şafak kaybolunca akşam
vakti sona erer ve yatsı vakti girer. Gecenin üçte biri geçince de
yatsı vakti sona erer."
"Peygamberimiz (s.a.a) yatsı (namazın)dan sonra gece yarısı
oluncaya kadar hiçbir namaz kılmazdı. Gece yarısı olunca, on üç
rekât namaz kılardı ki, bu on üç rekâta vitir namazı ile sabah farzından
önceki iki rekâtlık nafile namazı da dahildir. Tanyeri ağarıp
da ortalık aydınlanınca sabah farzını kılardı." [c.2, s.262, h:82]
Ben derim ki: Bu rivayet ikindi vaktindeki nafile namazını bütünü
ile kapsamıyor. Bu husus başka rivayetlerden biliniyor.
146- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Muaviye
b. Veheb'den şöyle nakleder: İmam Cafer Sadık'tan (a.s), Peygamberimizin
(s.a.a) namazları hakkında bilgi verirken şöyle dediğini
işittim: "Peygamberimize (s.a.a) su dolu bir kap getirilir, bu
kabın ağzı bir bezle örtülerek baş ucuna konurdu. Kendisi de misvakını
döşeğinin altına koyduktan sonra bir süre uyurdu. Uyanınca
oturur ve gök yüzüne bakardı. Arkasından Âl-i İmrân suresinin
"Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında..."
[Âl-i İmrân, 190] ifadesi ile
Mâide Sûresi 116-120 ........................................... 463
başlayan birkaç ayetini okurdu. Arkasından dişlerini misvaklar,
temizlik yapardı (abdest alırdı). Sonra kalkıp mescide giderek dört
rekât nafile namaz kılardı. Rukuu, kıraati oranında ve secdesi de
rükûu oranında uzun olurdu. 'Ne zaman başını kaldıracak?' dedirtecek
kadar uzun süre rükûda kalır ve 'Ne zaman başını kaldıracak?'
dedirtecek kadar uzun süre secdede kalırdı."
"Sonra yatağına dönerek Allah dilediği süre uyurdu. Sonra uyanarak
o ayetleri okur ve gözlerini gökyüzünde gezdirirdi. Arkasından
dişlerini misvaklayıp temizlik yapar (abdest alır) ve kalkıp
mescide gider ve daha önceki uzunlukta dört rekât nafile namaz
kılardı."
"Sonra yatağına dönüp tekrar bir süre uyurdu. Sonra uyanıp
oturur ve Âl-i İmrân suresindeki o ayetleri okurdu. Arkasından
gökyüzüne bakar, dişlerini fırçalar, temizliğini yapar ve kalkıp
mescide giderdi. Vitir namazından sonra sabah vaktine ait iki rekâtlık
nafile namazı kı-lar, arkasından sabahın farzını kılmaya çıkardı."
[c.2, s.334, h:233]
Ben derim ki: Bu konu el-Kâfi adlı eserde de iki yoldan nakledilmiş
olarak yer almıştır.
147- Rivayete göre, Peygamberimiz (s.a.a) tanyerinin ağarmasının
başlangıcında kıldığı sabah nafilesini kısa tutar ve bu namazdan
sonra sabah farzını kılmaya çıkardı.
148- el-Mehasin adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Amr b. Yezid'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:
"Kim vitir namazında yetmiş kere 'Estağfirullahe rabbî ve
etûbu ileyhi (Rab-bim olan Allah'tan af diler, ona tövbe ederim)'
der ve buna bir yıl boyunca devam ederse, Allah onu (Kur'ân'da
sözü geçen),
'Seher vakitlerinde bağışlanma dileyenler' (Âl-i İmrân,17) arasına yazar."
"Peygamberimiz (s.a.a) vitir namazında yetmiş kere istiğfar
eder ve yedi kez '(Allah'ım!) Bu, cehennem ateşinden sana sığınan
kimsenin (perişan) hâlidir.' derdi..." [s.53, bab:62, h:80]
149- Men La Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde verilen bilgiye göre
Peygamberimiz (s.a.a) vitir namazında şu kunut duasını yapardı:
"Allah'ım, beni hidayete erdirdiklerinle birlikte hidayete erdir. Afiyete
kavuşturduklarınla birlikte bana da afiyet ver. İşlerini üstlen
464........................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
diklerinle birlikte benim de işlerimi üstlen. Verdiklerini benim için
bereketli kıl. Takdir ettiklerinin kötülüklerinden beni koru. Sen
hükmedersin, ama hiç kimse sana karşı hükmedemez. Ey Kâbe'-
nin Rabbi, seni noksanlıklardan tenzih ederim. Senden af dilerim.
Sana tövbe ederim. Sana iman ve tevekkül ederim. Ey rahmet edici,
güç-kuvvet yalnız sendedir." [c.1, s.308, h:1]
150- et-Tezhib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Ebu
Hatice'nin İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet ettiğini nakleder:
"Peygamberimiz (s.a.a) ramazan ayı geldiğinde müstehap
namazlarını arttırırdı. Ben de arttırıyorum. Öyleyse siz de arttırın."
[c.3, s.60, h:7]
Ben derim ki: İmam bu arttırma ile ramazan ayının nafile namazı
olan bin rekâtlık teravih namazını kastediyor. Peygamberimiz
(s.a.a) bu namazı elli rekâtlık günlük namazlarının içindeki
nafile namazların dışında kılardı. Bu namazın kılınma şekli ve ramazan
gecelerine bölüştürülmesi hususunda çok sayıda rivayet
vardır. Ehlibeyt İmamlarından (hepsine selâm olsun) gelen rivayetlere
göre, Peygamberimiz (s.a.a) bu teravih namazını tek başına
kılardı, onun cemaatle kılınmamasını yasaklar ve "Nafileler cemaatle
kılınmaz." derdi.
Peygamberimizin (s.a.a) kıldığı başka nafileler de vardır. Bunlar
dua kitaplarında nakledilmiştir. Konumuz dışında kaldıkları için
burada onlara değinmedik. Bunların yanı sıra Peygamberimizin
(s.a.a) namazlarla, dualarla ve zikirlerle ilgili bazı adap ve sünnetleri
vardır. Bunları öğrenmek isteyenler bu konuların ele alınma
ihtimalinin olduğu eserlere başvursunlar.
151- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Yezid b.
Halife'den şöyle nakleder: "Bir defasında İmam Cafer Sadık'a (a.s)
'Ömer b. Hanzele, senden yana namaz vakitleri hakkında bize bilgi
getirdi' dedim. İmam, 'O bize yalan bağlamaz.' dedi... Dedim ki:
'Ömer bir de şöyle dedi: 'Akşam namazının vakti güneşin battığı
vakittir. Yalnız Peygamberimiz (s.a.a) yolculukta acele ettiği zamanlarda
akşam namazını geriye bırakıp yatsı namazı ile birleştirirdi.'
Doğru mu?' İmam, 'Evet, doğru söylemiştir.' dedi." [c.3, s.276,
h:6]
152- et-Tehzib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Talha
b. Zeyd'den, o da İmam Cafer Sadık'tan, o da babasından (her iki
Mâide Sûresi 116-120 ............................................ 465
sine selâm olsun) şöyle nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) yağmurlu
gecelerde akşam namazını kısa tutar ve yatsı namazını öne alarak
iki namazı bir arada kılardı ve 'Merhamet etmeyene merhamet
edilmez.' derdi." [c.2, s.32, h:47]
153- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle İbn-i Ebu
Ümeyr'den, o da Hammad'dan, o da Halebî'den İmam Cafer Sadık'ın
(a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a)
yolculuk sırasında ve acele bir işi çıktığı zamanlarda, öğle ile ikindi
ve akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kılardı..." [c.3, s.32,
h:118]
Ben derim ki: Bu konuda Kuleynî, Şeyh Tusî, oğlu ve Şehid-i
Evvel (Allah hepsine rahmet etsin) tarafından nakledilmiş çok sayıda
rivayet vardır.
154- Men La Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde müellif kendi rivayet
zinciriyle Muaviye b. Veheb'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle
dediğini nakleder: "Sıcak günlerde müezzin öğle namazının ezanını
okumaya geldiğinde Peygamber (s.a.a) ona, 'Ebrid, ebrid.' derdi.
Ben derim ki: Şeyh Saduk "ebrid, ebrid" kelimesinin açıklamasıyla
ilgili olarak şöyle demiştir: "Bu kelime 'berîd' kökünden
türemiş ve 'çabuk ol, çabuk ol' anlamındadır." Fakat bana öyle geliyor
ki bundan maksat, sıcaklığın şiddetinin kaybolması ve havanın
serinlemesi için namazın geriye bırakılmasıdır. Nitekim Alâ'nın
kitabında Muhammed b. Müslim'in verdiği şu bilgi bunu gösteriyor.
Muhammed b. Müslim diyor ki: "Bir defasında ben Peygamberimizin
(s.a.a) Mescidinde namaz kılarken İmam Muhammed
Bâkır (a.s) yanımdan geçti. Daha sonra benimle karşılaştığında, 'O
saatte sakın farz namaz kılma. Farz namazını şiddetli sıcakta mı
kılıyorsun?' dedi. Ben de ona, 'Hayır, ben o zaman nafile kılıyordum.'
cevabını verdim."
155- İhya'ul-Ulûm adlı eserde şöyle rivayet edilir: "Peygamberimiz
(s.a.a) namaz kılarken biri yanına gelip oturduğunda namazını
çabuklaştırarak adama döner ve 'Bir isteğin mi var?' diye sorardı.
Adamın isteğini karşıladıktan sonra tekrar namaza dönerdi."
[c.7, s.113]
156- Cafer b. Ahmed Kummî, Zuhd'ün-Nebi adlı eserinde şöyle
der: "Peygamberimiz (s.a.a) namaza durduğunda, Allah korkusundan
benzi sararırdı ve göğsünden veya karnından korkuya ka
466...................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
pılmış kimselerin seslerine benzer bir ses gelirdi."
Ben derim ki: Böyle bir rivayet İbn-i Fehd ve başkaları tarafından
da nakledilmiştir.
157- Yine aynı eserde şöyle yer alır: "Bir başka rivayete göre,
Peygamberimiz (s.a.a) namaza durduğu zaman bir yana atılmış,
boş bir elbise gibi olurdu.
158- Bihar'ul-Envar adlı eserde verilen bilgiye göre Ayşe şöyle
dedi: "Peygamberimiz (s.a.a) ile normalde karşılıklı konuşurduk.
Fakat namaz vakti gelince, bize karşı sanki birbirimizi
tanımıyormuşuz gibi olurdu."
159- Müfiduddin Tusî, el-Mecalis adlı eserinde kendi rivayet
zinciriyle Hz. Ali'nin (a.s), Muhammed b. Ebu Bekr'i Mısır valiliğine
tayin ettiği zaman ona yazdığı mektubun bir yerinde şöyle dediğini
rivayet eder: "...Sonra rükûuna ve secdene dikkat et. Çünkü Peygamberimiz
(s.a.a) namazı herkesten eksiksiz kılmakla birlikte
herkesten daha az zamanda kılardı."
160- el-Caferiyyat adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
İmam Cafer Sadık'tan (a.s), o da babalarından Hz. Ali'nin (a.s) şöyle
dediğini nakleder: "Resulullah (s.a.a) namazda esnediği zaman
sağ eli ile ağzını kapatırdı." [s.26]
Bu rivayetin benzeri, ed-Deâim adlı eserde de yer almıştır.
161- Şeyh Saduk İlel'üş-Şerayi adlı eserde kendi rivayet zinciriyle
Hişam b. Hakem'den, İmam Musa Kâzım (a.s) ile arasında
geçen uzun konuşmanın bir yerinde şöyle dediğini nakleder: "Niçin
rükûda 'Subhane Rabbiy'el-azîmi ve bihamdihi (Büyük Rabbimi,
O'na hamd-ederek noksanlıklardan tenzih ederim)' derken, secdede
'Subhane Rab-biy'el-a'lâ ve bihamdihi (En yüce Rabbimi, O'-
na hamdederek noksanlıklardan tenzih ederim)' deniyor?' diye
sordum. İmam bana şu cevabı verdi:
"Ey Hişam! Peygamberimiz (s.a.a) miraca çıktıktan sonra namaz
kılarken ve gördüğü yüce Allah'ın azametini zihninde tazeleyince,
mafsalları titredi ve kendini dizleri üzerine eğilmiş buldu ve
'Subhane Rabbiy'el-azîmi ve bihamdihi' demeye başladı. Bir süre
sonra rükûdan doğrulup yüce Allah'ı öncekinden daha yüksekte
görünce, yüz üstü kapanarak 'Subhane Rabbiy'el-a'lâ ve
bihamdihi' demeye başladı. Bu sözleri yedi kere tekrarlayınca içini
Mâide Sûresi 116-120 ................................................ 467
saran korku dindi. İşte bu yüzden bu sözler rükûda ve secdede
sünnet oldu." [c.2, s.332, h:4]
162- Şeyh Verram b. Ebu Firas'ın Tenbih'ul-Havatır adlı eserinde
verilen bilgiye göre Nu'man şöyle dedi: "Peygamberimiz (s.a.a)
saflarımızı ok dizer gibi düzgün yapardı, öyle ki artık biz böyle
yapmaya alıştık. Bir ara bu düzgünlüğü umursamadığımızı gördü.
Bir süre sonra bir gün öne çıkıp namaza durdu. Tam tekbir alacakken,
içimizden birinin göğsünün önüne çıktığını görünce, 'Ey
Allah'ın kulları, saflarınızı düzeltin. Yoksa aranızda ayrılık çıkar.'
dedi." [c.2, s.491]
163- Yine aynı eserde verilen bilgiye göre İbn-i Mesud şöyle
dedi: "Peygamberimiz (s.a.a) namaza başladığımızda, eli ile omuzlarımızdan
tutarak, 'Saflarınızı düzgün yapın, eğri-büğrü durmayın.
Yoksa kalplerinize ayrılık düşer.' derdi..."
164- Men La Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde müellif kendi rivayet
zinciriyle Davud b. Husayn'dan, o da Ebu Abbas'tan İmam Cafer
Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz
(s.a.a) ilk önce ramazanın ilk on günü itikafa girdi. Bir sonraki yıl
ikinci on gününde itikafa girdi. Fakat sonra hep son on günü itikafa
girmeyi âdet edindi." [c.2, s.123, h:20]
165- Yine aynı eserde verilen bilgiye göre, İmam Cafer Sadık
(a.s) şöyle dedi: "Bedir Savaşı ramazan ayında olmuştu. Bu yüzden
Peygamberimiz (s.a.a) o yıl itikafa giremedi. Fakat ertesi yıl on
günü o yıl için ve on günü bir önceki yıl için olmak üzere yirmi gün
itikafa girdi." [c.2, s.120, h:3]
Ben derim ki: Buna ve bir önceki rivayete Kuleynî, el-Kâfi adlı
eserde yer vermiştir. [Fürû-i Kâfi, c.4, s.175, h:2]
166- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Halebi'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:
"(Ramazan ayının) son on gününe girilince, Peygamberimiz (s.a.a)
camide itikafa girerdi. Onun için kıl bir çadır kurulur, çarşafı dürülür
ve döşeği katlanırdı. Oradakilerden biri, 'Kadınlarla ilişkiyi keser
miydi?' diye sordu. İmam 'Hayır, kadınlarla ilişkiyi kesmezdi.'
dedi." [Fürû-i Kâfi, c.4, s.175, h:1]
Ben derim ki: Bu konuda çok sayıda rivayet vardır. Rivayette
sözü edilen kadınlarla ilişkiyi kesmemekten maksat, ulemanın
468 ................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
dediği ve diğer rivayetlerin de ifade ettiği gibi, cinsel ilişki kurmanın
serbestliği değil, onlarla görüşüp konuşmanın caiz oluşudur.
Peygamberimizin (s.a.a) oruçla ilgili adap ve sünnetleri
167- Peygamberimizin (s.a.a) oruçla ilgili adap ve sünnetleri
hakkında, Men La Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde müellif kendi rivayet
zinciriyle Muhammed b. Mervan'dan nakleder ki: İmam Cafer
Sa-dık'ın (a.s) şöyle dediğini işittim: "Peygamberimiz (s.a.a),
'Hiç bozmuyor.' denecek kadar çok oruç tutar, sonra 'Hiç oruç
tutmuyor.' denecek kadar uzun zaman oruç tutmazdı. Sonra gün
aşırı oruç tutmaya başladı. Sonra pazartesi ve perşembe günleri
oruç tutmayı âdet edindi. Sonra bu tutumundan dönerek her ayın
üç gününde oruç tuttu. Bu günler ayın ilk perşembesi, ayın ortalarına
rastlayan çarşamba günü ve ayın son perşembesi idi. Peygamberimiz
bu tarz oruç için, 'Bu ömür boyu oruç tutmaya bedeldir.'
derdi."
"Babam (a.s) şöyle derdi: Allah'ın, kendisine; 'Peygamberimiz
(s.a.a) şöyle yapardı.' dendiğinde, 'Daha çok namaz kılmaya ve
daha çok oruç tutmaya çalıştığım için Allah beni azaba
çarptırmaz.' diyen bir kimseden daha çok nefret ettiği kimse olamaz.
O sanki demek istiyor ki, Peygamberin (s.a.a) gücü yetmediği
için daha fazla ibadet yapamadı." [c.2, s.48]
168- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Muhammed
b. Müslim'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:
"Peygamberimiz (s.a.a) peygamberliğinin ilk döneminde,
'Hiç bozmuyor.' dedirtecek kadar çok oruç tutar ve sonra 'Hiç oruç
tutmuyor.' dedirtecek kadar uzun bir süre oruçtan uzak kalırdı.
Sonra böyle yapmaktan vazgeçerek gün aşırı oruç tutmaya başladı.
Bu, Davud Peygamberin (a.s) oruç tutma şeklidir. Sonra böyle
yapmaktan vazgeçerek teşrik günlerinde (her ayın on üç, o dört ve
on beşinci günlerinde) oruç tutmaya başladı. Sonra bundan da
vazgeçerek bu üç günü, ayın üç on gününe bölüştürdü. Ayın ilk ve
son perşembe gününü ve orta çarşamba gününü oruç tutuyordu.
Vefatının önceki döneminde böyle yapıyordu." [c.4, s.90, h:2]
Bu konu ile ilgili çok sayıda rivayet vardır.
169- Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle abid
Anbe-se'den şöyle nakleder: "Resulullah (s.a.a) şaban ve ramazan
ayları ile her ayın üç gününde oruç tutma alışkanlığı olduğu hâlde
Mâide Sûresi 116-120 ............................................. 469
vefat etti." [c.4, s.91, h:7]
170- Ahmed b. Muhammed b. İsa'nın, en-Nevadir adlı eserinde
Ali b. Nu'man'a, onun da Zar'a'ya dayanarak verdiği bilgiye göre
Semaa şöyle dedi: "Bir defasında İmam Cafer Sadık'a (a.s),
'Peygamberimiz (s.a.a) şaban ayında oruç tuttu mu?' diye sordum.
'Evet, ama hep-sini tutmadı' dedi. Kendisine, 'Peki kaç gününde
oruç tutmadı?' dedim. 'Tutmadığı günler oldu.' diye cevap verdi. Üç
kez aynı soruyu sordum, yine aynı cevabı aldım. 'Tutmadığı günler
oldu.' sözüne yeni bir şey eklemedi. Aynı soruyu ertesi yıl sordum.
Aldığım cevap aynı oldu."
171- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde Enes'in şöyle dediği rivayet
edilir: "Peygamberimizin (s.a.a) oruç tuttuğu günlerdeki yemeği iftarda
ve sahurda genellikle tek cinsten bir içecekti. Kimi zaman
bu içecek sütten ibaret olurdu, kimi zaman da içine ekmek doğranmış
su olurdu..." [s.32]
172- el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle İbn-i
Kad-dah'ın İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle naklettiğini rivayet
eder: "Pey-gamberimiz (s.a.a) orucunu taze hurma mevsiminde
taze hurma ile ve kuru hurma mevsiminde kuru hurma ile açardı."
[Fürû-i Kâfi, c.4, s.153, h:5]
173- Yine aynı eserde Kuleynî, kendi rivayet zinciriyle Sekunîden
o da İmam Cafer Sadık'tan (a.s) babası İmam Muhammed
Bâkır'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) oruçlu
günlerinde helva bulamadığı zaman su ile orucunu açardı. Bazı
rivayetlere göre ise kimi zaman kuru üzümle iftar ederdi." [Fürû-i
Kâfi, c.4, s.152, h:1]
174- el-Muknia adlı eserde verilen bilgiye göre Âl-i Muhammed-
den (hepsine selâm olsun) şöyle nakledilir: "Bir içim su ile bile
olsa sahura kalkmak müstehaptır." Yine rivayet edilmiştir ki:
"En faziletli sahur yemeği hurma ile kavrulmuş undur. Çünkü Peygamberimiz
(s.a.a) sahurda bunları yerdi." [s.50]
Ben derim ki: Bunlar oruçla ilgili uygulanan sünnetlerdir. Sırf
Peygamberimizin (s.a.a) uyguladığı bu konudaki sünnetlerden biri
"Savm-ı Visal" diye anılan ve sadece Peygamberimize has özelliklerden
biri sayılan kesintisiz oruçtur. Bu oruç bir günden fazla bir
süre iftar etmeksizin tutulur. Peygamberimiz (s.a.a) bu orucu
ümmetine yasaklamıştı. Bu konuda, "Siz bu oruca dayanamazsı
470................................ El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
nız. Benim içinse Allah katında beni yedirip içirip doyuracak bir
şeylerim var.' dedi." [Tehzib'ül-Ahkâm, c.4, s.307, az bir farkla]
175- Mekarim'ul-Ahlâk adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz
(s.a.a) çoğu zaman harise yer ve sahuru da onunla
yapardı. [s.29]
176- Men La Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde şöyle rivayet edilir:
"Peygamberimiz (s.a.a) ramazan ayı girdiğinde, elindeki bütün esirleri
serbest bırakır ve bütün dilencilere sadaka verirdi." [c.2, s.61,
h:10]
177- Daâim'ul-İslâm adlı eserde İmam Ali'den (a.s) şöyle rivayet
edilir: "Ramazanın son on gününde Resulullah (s.a.a) yatağı,
döşeği dürer ve kendini ibadete verirdi. Ramazanın yirmi üçüncü
gecesi aile fertlerini uyandırır ve uyanmayanların yüzlerine su serperdi.
Hz. Fa-tıma (a.s) da o gece ailesinin hiçbir ferdini uyutmazdı.
Uyumasınlar diye o gün onlara az yemek yedirirdi. O geceye gündüzden
hazırlanır ve 'Gerçek mahrum, bu gecenin hayrından mahrum
olandır.' derdi." [c.1, s.289]
178- el-Mukni' adlı eserde şöyle yer alır: "Kurban Bayramında
namazdan sonra, Ramazan Bayramında ise namazdan önce bir
şeyler yemek sünnettir."
[s.46]
Peygamberimizin (s.a.a) Kur'ân okuma ve dua konularındaki
adabı
179- Peygamberimizin (s.a.a) Kur'ân okuma ve dua konularındaki
adabı hakkında, Şeyh Tusi el-Mecalis adlı eserinde kendi
rivayet zinciriyle Ebu'd-Dünya'dan İmam Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğu-
nu rivayet eder: "Peygamberimizi (s.a.a) Kur'ân okumaktan
alıkoyan tek hâl cünüplük idi."
180- Mecma'ul-Beyan adlı eserde Ümmü Seleme'den şöyle
nekleder: "Peygamberimiz (s.a.a) Kur'ân okurken her ayetin sonunda
ara verirdi." [c.10, s.378]
181- Ebu'l-Futuh Tefsirinde şöyle naklediliyor: "Peygamberimiz
(s.a.a) 'Musebbihat' diye anılan sureleri okumadan uyumazdı ve
'Bu surelerde bin ayetten daha faziletli bir ayet var.' derdi. (İmamdan)
'Musebbihat sureleri hangi surelerdir?' diye sormaları üzerine,
'Bunlar Hadîd, Haşr, Saff, Cuma ve Teğâbun sureleridir.' karşılığını
vermiştir." [c.11, s.30]
Ben derim ki: Bu rivayete, Mecma'ul-Beyan adlı eserde de
İrbaz b. Sariye'den nakledilerek yer verilmiştir. [c.9, s.226]
Mâide Sûresi 116-120 .......................................................................................... 471
182- İbn-i Ebu Cumhur'un ed-Dürer'ül-Leâlî adlı eserinde Cabirden
şöyle nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a), 'Tebâreke (Mülk) ve
Elif Lâm Mîm Tenzîl [Secde]' surelerini okumadan uyumazdı.
183- Mecma'ul-Beyan adlı eserde şöyle geçer: Hz. Ali'den (a.s)
bir hadisinde şöyle rivayet edilmiştir: "Peygamberimiz (s.a.a), 'A'lâ'
suresini okumayı severdi. İlk defa 'Subhane Rabbiy'el-A'lâ (yüce
Rab-bim noksanlıklardan münezzehtir.)' diyen kişi Mikâil'dir."
[c.10, s.473]
Ben derim ki: Bu rivayetin baş tarafı ed-Dürr'ül-Mensûr'dan
nakledilerek Bihar'ul-Envar adlı eserde yer almıştır. Peygamberimizin
(s.a.a) Kur'ân okurken, ya da bazı sureleri veya belirli ayetleri
okurken ne dediği hakkında başka rivayetler vardır. İsteyenler
onların bulunabilecekleri kaynaklara başvurabilirler.
Peygamberimizin (s.a.a) Kur'ân'a sarılmaya, anlamı üzerinde
düşünmeye, gösterdiği yolu izlemeye, onun nuru ile aydınlanmaya
teşvik eden birçok konuşmaları ve açıklamaları vardır. Peygamber
efendimiz (s.a.a) insanlara telkin ettiği kemâllerin öncüsü ve her
hayra doğru koşanların önde geleni idi. Meşhur rivayete göre o,
"Hûd suresi saçlarımı ağarttı."1 diyen kişidir. Rivayete göre2 İbn-i
Mesud şöyle dedi: "Bir defasında Peygamberimiz (s.a.a) bana
Kur'ân'dan birkaç ayet okumamı emretti. Ben de ona Yunus suresinden
bir parça okudum. "Orada insanların tümü gerçek
mevlâları olan Allah'a döndürülürler..."
(Yûnus, 30) ayetine sıra geldiğinde,mübarek gözlerinin yaşlarla dolduğunu gördüm."
Bu saydıklarımız,
3 Peygamberimizin (s.a.a) sünnetlerinden veedeplerinden seçmelerdir. Bunların çoğu hakkında Şiî ve Sünnî
kaynaklardan gelen çok sayıda rivayet ve her iki mezhebe ait kitaplarda
tekrarlanan nakiller vardır. Kur'ân bu sünnetleri ve edepleri
teyit etmekte, hiçbirini reddetmemektedir. Hidayet eden Allah'tır.
1- Resul-i Ekrem (s.a.a) bu sözüyle, yüce Allah'ın Hûd suresindeki şu ayetine
işaret etmektedir:
"O hâlde... emrolunduğun gibi dosdoğru ol." (Hûd, 112)2- Bu hadise burada, kendi orijinal nakliyle değil, anlamı olarak yer verilmiştir.
3- Biz bütün bu hadisleri, Peygamberimizin sünnet ve adabı ile ilgili olarak
önceleri yazdığımız "Sünen'ün-Nebi" adlı kitabımızdan naklettik.