Bütün insanlık tarihinin genel akışını nazara alırsak, insanın fikir ve düşünce alanında bir medine-i fazile peşinde olduğu gibi, pratik hayatında da böyle bir arzunun gerçekleşmesi için çırpındığını görürüz.
İnsan toplumsal ve ferdi hayatında seçtiği bazı prensiplerin doğruluk ve yanlışlığını aklen keşfedebilse de bunu bizzat yaşayarak, tecrübe ederek ve deneyerek de görmek ve ikna olmak ister. Bu yüzden dinde zorlama, yani insanların kalben doğruluk yolunu seçmeleri zorlamayla mümkün olmadığına göre, tüm insanlığın hakka yönelip kalben İslamı benimseyebilmesi için zamana ihtiyaç vardır. İnsan toplulukları çeşitli sistemleri ve hayat yöntemlerini bizzat deneyip onların çıkmaz yol olduğuna, insanlık adına bir hayat tecrübesi olarak da kanaat getirmelidir.
Bir açıdan gaybet dönemi insanlık için Allah tarafından verilen böyle bir fırsattır. Çünkü bilgilerin yazılı olarak çoğaltılmasının yaygınlaştığı Hicri 300 yılından sonra ve hele günümüzde iletişim araçlarının sağladığı kolaylık neticesinde, artık hak mektebin Ehl-i Beyt mektebi olduğunu teorik olarak anlamada önemli bir engel ortadan kalkmıştır. Bu yönde bir eksiklik var; bu, imkanlardan yararlanmama hususundadır. Başka bir ifadeyle, artık teori ve fikir alanında toplumlara hüccet tamamlanmıştır. Hakkı öğrenmek isteyen onu kolaylıkla öğrenebilir ve aklı onun doğruluğuna kanaat getirebilir. Şimdilik insanlığın eksik kaldığı yan onun pratikteki tecrübe yetersizliğidir.
İnsan toplumları bizzat tekniksel ilerlemelerle birlikte tekrar gündeme gelen çeşitli cahili sistemleri yaşamalı ve onların çıkmaz yol olduğuna şahit olmalı ki, Allahın hücceti insanlara tamamlansın ve toplumlar hakkı kabul edip yaşamaya, yani Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın zuhur edip bütün dünyada İslamın özü olan Ehl-i Beyt mektebini hakim kıl-maya hazırlanmış olsunlar.
Ama uzun süren bu gaybet döneminde ve bizim tabirimizle insanlığın tecrübe döneminde, her fert ve toplum kendilerine verilen bilgi ve yaşadığı veya şahit olduğu tecrübeler çerçevesinde sorumludur. Bildiği hakkı yaşamalı ve onu savunmalıdır. Özellikle Ehl-i Beyt mektebini tanımak bahtiyarlığına ulaşan ve zamanın İmamının kim olduğunu bilen kimse, kendisine verilen bu paha biçilmez bilgi ve marifetten dolayı mesuliyeti herkesten daha çoktur.
Biz bu makalede gaybet döneminde Ehl-i Beyt mektebini tanıma şerefine nail olmuş ve zamanın İmamı olan Hz. Mehdiyi tanıyarak cahiliye hayatından kurtulmuş olanların, bu dönemdeki ağır yükümlülüklerinden bir kısmını büyük alimlerin eserlerinden yararlanarak derlemeye çalıştık ve özellikle takvalı büyük alim Seyyid Muhammed Taki Musevinin bu alanda yazmış olduğu Mikyal-ul Mekarim (Erdemlerin Ölçeği) adlı değerli eserinden yararlandık.
Umarız ki, Allah bizleri ve mümin kardeşlerimizi bu yolda muvaffak kılar.
Ayetullah Seyyid Muhammed Taki Musevi, adı geçen eserinde gaybet döneminde yapılması ve uyulması gereken 80 noktaya işaret etmiştir ki, biz bunlardan birkaçının aşağıda aktarılmasının faydalı olacağına inanıyoruz. Müminler bu noktalara riayetle, hayatlarına yeni bir çekidüzen vererek yaşamlarını o hazretin rıza ve hoşnutluğu doğrultusunda tanzim eder ve zuhur hazırlığına hız kazandırmış olurlar, inşa-Allah:
1- Hazret-i Mehdi aleyhis-selâm ın özelliklerini, vasıflarını bilmeli ve zuhur edeceği sıradaki alamet ve olaylardan da haberdar olmalıdır.
Bu, aklen ve naklen her müminin üzerine düşen bir vazifedir.
Akli delili şudur: Hz. Mehdi aleyhis-selâm kendisine itaatin farz olduğu bir İmam olduğundan, bu makamı haksız iddia edenlerin karşısına çıkabilmek için onun özel sıfatlarını bilmek kaçınılmazdır. Çünkü ancak bu sıfatları bilmekle, yalan yere Mehdilik iddiasında bulunacak olanları tanımak mümkün olacaktır.
Nakli delillere gelince: Çağın İmamının tanınmasını sağlayacak özellik ve hususiyetleri bilmenin her mümine farz olduğuna dair çok sayıda hadis ve rivayet vardır. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: Çağının İmamını tanımadan ölen biri, cehalet ölümü üzere ölür . [1]
2- Hazret-i Mehdiye sevgi beslemek:
Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın da aralarında bulunduğu Ehl-i Beyt i sevmek bütün Müslümanlara farzdır. Bu husus birçok ayet ve hadiste tasrih edilmiştir. Kuran-ı Kerimde Allah Teala şöyle buyurmaktadır: ...De ki, peygamberliğim karşılığında yakınlarımı sev-meniz dışında sizden hiçbir ücret ve karşılık istemiyorum. [2]
Âl-i Muhammedden (Ehl-i Beytten) olan Hz. Mehdi aleyhis-selâm ı sevme hakkında da özellikle hadisler nakledilmiştir. İlgili kaynaklarda bu nakillere sıkça rastlamak mümkündür. [3]
3- Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın zuhurunun bekleyişi içinde olmak:
Gaybet çağında müminlere düşen en önemli şeri vazifelerden biri de Hz. Mehdinin (Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın) zuhurunun bekleyişi içinde bulunmak, kalben, fikren ve amelen buna mutabık bir hayat sürdürmektir.
İmam Rıza aleyhis-selâm dan rivayet edilen bir hadiste Peygamber sallallâhu aleyhi ve alih in şöyle buyurduğu geçer: Ümmetimin en üstün ameli, bekleyiş içinde olmak ve Allah (c.c)dan gelecek olan zaferi dilemektir . [4]
Hz. Ali aleyhis-selâm a Amellerin en üstünü nedir? diye sorulduğunda ( Hz. Mehdi aleyhis-selâmın zuhuruyla) aydınlığa çıkmayı beklemektir buyurdular.
Yine Emirül Müminin Ali aleyhis-selâm ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
Hz. Mehdinin zuhuruyla aydınlığa çıkmanın bekleyişi içinde olun ve Allah Tealanın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; zira Allah (c.c)ın nezdinde ibadetlerin en makbulü aydınlığa çıkmayı beklemektir . [5]
İmam Sadık aleyhis-selâm şöyle buyururlar:
Bizi beklemek, Allah yolunda kanlar içinde kalmakla eşanlamlıdır. [6]
Bir başka rivayette de şöyle buyurmaktadır:
Bizden kıyam edecek olan İmamın Şiilerine ne mutlu! Onlar gaybet döneminde onun zuhurunu beklerler, zuhur ettiğinde de onun emrine girer, itaat ederler; Allahın dostlarıdır onlar, ne bir korku söz konusudur onlar için, ne de zerrece hüzün ve gam! [7]
Hadislerde Ferec olarak geçen bu terim kolaylık, zafer, nusret ve aydınlığa çıkma anlamlarını taşır. Fereci beklemek, işlerin düzeleceğine, Allahın hüküm ve hakimiyetinin gerçekleşeceğine ümitli olup bunu istemek demektir. Böyle bir istek ve bekleyiş içinde olanın ise, bunu sağlayacak bir ortamı geliştirmek için elinden geleni yapmaya çalışacağı ortadadır; böyle birisi kendisini bu düşünceye adayacak ve dinle siyaseti ayıran küfür, şirk ve nifak düzenlerine karşı hakkın zaferi ve galebesi yolunda çaba sarf edecektir.
Buna göre, Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın bekleyişi içinde olan kimse, ahir zamanda zuhuru için gerekli ortamı sağlama, zuhuru kolaylaştırabilme yolunda bilfiil ve bizzat elinden geleni yapan ve kendisini bu gayeye adayan kimsedir. Nitekim birçok rivayette de geçtiği üzere; Mehdi aleyhis-selâm a ortam hazırlama hareketi doğudan başlayacaktır, başında da Hz. Fatıma Zehra selamullahi aleyha nın soyundan gelen seyyidler olacak ve Ehl-i Beytin kanını istemek için kıyam edeceklerdir.
Hadislerde müminlerden bu harekete katılmaları istenmiştir. Zira bu hareket İmam Mehdi hazretlerinin (Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın) zuhur ve kıyamını çabuklaştıracak, gerekli ortamı hazırlamış olacak ve nihayetinde İmam zuhur edince bayrağı ve devleti -ellerindeki iktidarı- ona teslim edeceklerdir.
Buna göre, gerçek anlamda Hz. Mehdi aleyhis-selâm ı bekleyen kimse, bütün dünyaya adaleti yayacak bir devletin kurulmasına çalışan kimse demektir. Böyle biri, kendini, bıkıp usanmaksızın ve ara vermeksizin, Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın zuhurunun ön hazırlıklarını ve mukaddimelerini hazırlamaya adayacak, zulümden bizzat bizar ve adalet için bilfiil çalışıp çaba gösteren biri olacaktır. Aksi takdirde Hz. Mehdi aleyhis-selâm ı bekleme olayı kof bir iddia ve asılsız bir slogan olmaktan öteye geçmeyecektir. Bu nedenledir ki, bir hadis-i şerifte Fereci beklemek, bizzat ferectir buyurulmaktadır. [8] Zira gerçekten Fereci bekleyip Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın yeryüzünde adaleti yaymak üzere zuhur etmesini gözleyen biri, her şeyden önce kendi günlük yaşamını adalet ve doğruluk prensipleri üzerine bina ve tanzim edecektir. Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın zuhur veya gaybetinin, böyle birinin yaşam tarzı üzerinde herhangi bir değişiklik yaratmayacağı ise apaçık orta-dadır.
Allahın dininin zaferi ve Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın zuhuru demek olan Fereci beklemek; hakkı, adaleti ve imanı kendi benliğine kazan-dırmış olmakla mümkündür. Bunun izleri de bireyin amel ve davranışlarına yansıyacaktır zaten.
Böylesine büyük ve derin bir hakikate sırf lafla ulaşılamaz. Fereci (yani işlerin Allahı razı edecek bir şekilde yoluna girmesini) beklemek nice sorumlulukları da beraberinde getirir. Kendi kaderi gibi toplumun, bütün insanlığın, hak, hakikat, fazilet ve erdemin kaderine karşı kayıtsız kalan birinin böyle bir sorumluluğu üstlenmesi düşünülemez. Öyleyse çevresinde olup bitenlere seyirci kalmak ve mevcut yanlışlık, zulüm ve haksızlıklara hiç sesini çıkarmayıp Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın gelip her şeyi düzeltmesini beklemek, Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın bekleyişi içinde olmak değildir.
Hz. Mehdiyi beklemek;
a) Masum, adil ve fazilet sahibi İmamı tanımak ve ona inanmak,
b) Bu İmamın bütün dünyaya adaleti yayacağına inanmak,
c) Ferdi planda adalet ve insani değerlere tutkun olmak,
d) Toplumsal alanda adalet inancına dayalı ve adaleti yayacak bir devletin kurulmasına çalışmak,
e) Dini ve ahlaki emir ve kurallara ciddiyetle uymak, sorumluluk ve görev bilinci taşımak, demektir.
Bu anlamda onu beklemek, Allahın dininin zafer ve galebesini beklemek demektir. Böyle bir bekleyişin en büyük ibadet olacağı apaçık ortadadır. Böyle bir bekleyiş içinde olan, gaybet çağında ölse bile, Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın zuhurunda onun saflarına katılıp Allah yolunda cihad etmiş kimse gibi olur. Hadis-i şerifte de buyurulduğu üzere: Hz. Kaim Mehdi aleyhis-selâmı bekleyerek ölen kimse, onun ordugâhında bulunan kimse gibidir [9]
4- Hz. Mehdi aleyhis-selâm için kesintisiz duada bulunmak:
Zaman İmamı Hz. Mehdi aleyhis-selâm : Kurtuluş için çok duada bulunun çünkü bu sizin kurtuluşunuza bir vesiledir buyurmuşlardır. [10]
Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın işlerinin kolaylaşması ve zuhurunun çabuklaşması için sık sık dua etmek İmam aleyhis-selâm a bizzat yardımcı olmakla eşdeğerdedir. Bu nedenledir ki, bizzat Ehl-i Beytten ulaşan birçok sahih hadiste, salavatın -özellikle günlük farz ibadetlerden sonra- şöyle getirilmesi tavsiye edilmiştir: Allahumme salli ala Muhammedin ve Al-i Muhammed ve accil ferecehum Yani Ey Allahım Muhammed ve onun Ehl-i Beytine salat eyle ve onlarla gerçekleşecek kurtuluşu yakınlaştır.
Aynı şekilde Hz. Mehdi aleyhis-selâm için okunan ve Ferec Duası diye bilinen duayı devamlı okumak, hiç terk etmemek, bilhassa secde halin-de, hatta ne zaman ve nasıl mümkün olursa bu duayı terennüm etmek önemle tavsiye edilmiştir. Mezkur dua şöyledir: Allaha hamd ve Resulüne sallallâhu aleyhi ve alih salat ve selamdan sonra şöyle denilir:
Allahumme kun li veliyyikel Hüccetibnil Hasanil Askeri, salavatuke aleyhi ve ala abaih, fi hazihis sâeti ve fi kulli sâeh, veliyyen ve hafiza ve kaiden ve nasira ve delilen ve ayna, hatta tuskinehu arzake tava ve tumettiahu fiha tavila; birahmetike ya Erhamer-rahimin. [11]
5- Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın ayrılığına üzülmek ve faziletlerini anlatarak o İmamı hatırlamak. [12]
6- Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın (Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın) adını veya lakaplarından birini duyunca saygı için ayağa kalkıp ve sonra oturmak.
On iki İmam Şiası bunu öteden beri yapmışlardır. Bizzat Ehl-i Beyt İmamları bu davranışı sergilemiş ve Hazretin adı geldiğinde saygıyla yerlerinden doğrulup edeple oturmuşlardır. Bu konuda ulaşan sahih bir rivayette şöyle geçer:
Bir gün, İmam Sadık aleyhis-selâmın yanında Sahibuz Zaman Hz. Mehdi aleyhis-selâmın adı anıldı; İmam Sadık aleyhis-selâm , ona saygı gayesiyle hemen yerlerinden doğruldular . [13]
Mişkatul Envarda şöyle nakledilir: Dibil, meşhur şiirini Hz. İmam Rıza aleyhis-selâma okuyup da bu arada Hz. Kaim (Mehdi) aleyhis-selâmın adını getirince, İmam Rıza hazretleri aleyhis-selâm bir elini başının üzerine koyarak saygıyla yerlerinden kalkıp, onun işlerinin kolaylaşması için duada bulundular. [14]
7- Hazret-i Mehdi aleyhis-selâm zuhur ettiğinde ona yardımcı olmaya ahdetmek:
Bu ahitleşme ve müminin kalben aldığı bu büyük karar, aslında iman ve yekin etmiş olmanın alametlerindendir. Ayrıca İmam aleyhis-selâm a yardımcı olacağına dair kendi kedine söz verip ahitte bulunmak, bireyin kendini alakadar eden işlerde de adil ve dürüst olma yolunda aldığı bir karardır ki, bu da hayırlı işe niyetlenmenin sevabını ona kazandırır. Nitekim insanlar niyetleriyle değerlenirler.
Abdulhamid Vasıtî, İmam Bakır aleyhis-selâm dan Kaim aleyhis-selâm ı göremeden ölürsek ne olur? diye sorduğunda, İmam şöyle buyurdular: Sizden biri, Âl-i Muhammedin Kâimini -Hz. Mehdi aleyhis-selâm ı gördüğü takdirde ona yardımcı olacağına karar verirse, tıpkı onun saflarında kılıcıyla cihad etmiş gibi olur . [15]
8- Hz. Mehdi aleyhis-selâm ı ziyaret:
Allahın yeryüzündeki son hücceti olan Hz. Mehdi aleyhis-selâm ı ziyaret etmek, muvahhid müminin üzerine düşen vazifelerden biridir. Ne zaman ve nerede olursa olsun İmamını anıp kendisine selamda bulunmak, bilhassa bazı özel zaman ve durumlarda Hz. Mehdi aleyhis-selâm ı hatırlayıp saygı gösterisinde bulunmak, imanın nişanelerindendir ki, bu tür amellerin tafsilatı, ilgili dua ve ziyaret kitaplarında mevcuttur.
9- Allah Tealadan (c.c) İmam vasıtasıyla şefaat istemek ve ona tevessülde bulunmak:
Hadislerde, Allahın has velilerine (evliyaullaha) tevessülde bulunmak ve onların yüzü suyu hürmetine Hak Tealaya yönelmeğe tavsiye edilmiştir. Hz. Mehdi aleyhis-selâm a tevessül hususunda da şu rivayet yeterlidir sanırız:
Allahım! Zamanın velisi ve hücceti kıldığın Hz. Mehdi aleyhis-selâmın yüzü suyu hürmetine ve onun hakkı için senden hacetimi dilemekte ve istemekteyim.... [16]
Hz. Selmandan şöyle rivayet edilir:
Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi ve alih in şöyle buyurduğunu duydum: Allah Teala buyuruyor ki: Benim katımda mahlukatın en üstünü Muhammed ile kardeşi Alidir, sonra da Allaha doğru vesile olan İmamlar gelirler. Benden bir şey dileyen, Muhammed ve onun masum soyu (Ehl-i Beyti) vasıtasıyla dilesin....
10- Kâim aleyhis-selâm ın gaybeti döneminde müminlerin birbirini sabra davet etmesi:
Müminlerin önemli vazifelerinden biri de, gaybet çağında gerçek anlamda sabırlı olmak ve sabra davet etmektir. Bunun da birkaç ölçüsü vardır:
Birbirlerine sabrı tavsiyeden maksat, müminin evlatlarına, yakınlarına, dostlarına, akrabalarına ve mümin kardeşlerine, Hz. Mehdi aleyhis-selâm a inanmayı, gaybet süresinin uzaması karşısında sabırlı olmayı, bu süreçte kendilerine ulaşan bela, fitne ve zorluklara tahammül etmeyi, zorluklar karşısında inancından dönmeyip azim, sebat ve kararlılıkla, hak bildiği yolda yürümeyi tavsiye etmesidir. Burada şu noktayı önemle vurgulamak gerekir ki, sabır zulmü kabullenmek demek olmayıp, azim ve iradenin gevşememesi anlamına gelir. Gerçekte sabrın hak yolunda sebat göstermek anlamına geldiğini Kuran-ı Kerimden de anlamak mümkündür.
Kuran-ı Kerim buyuruyor ki:
Şüphesiz, Bizim Rabbimiz Allahtır deyip sonra (bu söz üzerinde) sebat edenler -yok mu- onların üzerlerine melekler iner ve -derler ki- korkmayın, hüzne kapılmayın, size vaat olunan cennetle sevinin. [17]
Bu ayette de belirtildiği gibi sabır, inandıktan sonra şu veya bu sebeple inancında gevşememek, doğruluğuna inandığı yolu azim ve kararla sürdürmektir.
11- Nefsin tehzibi ve arıtılması:
Çirkin sıfatlardan nefsin arıtılması ve güzel ahlakla süslenilmesi her zaman ve her dönem için gerekli amellerdendir: Ancak, gaybet devrinde bunun bilhassa vurgulanmış olmasının nedeni, Hz. Mehdi aleyhis-selâm ile birliktelik şerefine nail olma ve onun ashabına katılabilmenin ancak bu yolla -nefsin kötülük ve çirkinliklerden arıtılmasıyla- mümkün ola-bildiği içindir.
Nitekim Numani kendi senediyle İmam Sadık aleyhis-selâm dan şöyle rivayette bulunur: Kaim aleyhis-selâmın ashabından olmak isteyen kimse nefsini kötü hal, alışkanlık ve davranışlardan temizleyip iyi ahlak sahibi olmalı ve bu haliyle onun zuhurunu beklemelidir. O kendisini bu şekilde temizler, yetiştirir ve bu halde ölür de onun ölümünden sonra zuhur gerçekleşirse, İmamı görüp ona ulaşanların sevabını kazanır. O halde gayretli olun ve onu bekleyin, ne mutlu size ey Allahın rahme-tine muhatap olanlar! [18]
12- Hz. Mehdi aleyhis-selâm ı desteklemek ve ona yardımcı olabilmek için bir araya gelme ve toplanma:
Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın ashabından olma şerefine nail olmak isteyen kimseler, İslamın önem verdiği birlik ve beraberliğe ve gerçek an-lamda kalplerinin birbirine ısınmasına önem vermelidirler. Bu noktaya riayet etmemek, onların Hz. Mehdi aleyhis-selâm dan uzak kalmaları ve onu ziyaret etmekten mahrum olmalarının başlıca nedenlerinden biri sayılır. Nitekim Şeyh Mufid e hitaben Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın gönderdiği mektupta bu noktaya açıkça işaret olunmuştur. Söz konusu mektuptaki cümle şöyledir: Bizi izleyenler, kendilerinden alınan söze sadık kalır ve el ele vererek kararlılıkla ahitlerine vefa gösterirlerse, bize ulaşma ve bizi görebilme nimeti onlar hakkında ertelenmez. [19]
13- İmamın yakınlarına ve dostlarına saygı duymak:
İster Hz. Ali ve Hz. Fatımanın soyundan gelen seyyidler gibi kan bağıyla, isterse alimler ve müminler gibi manevi bağla Hz. Mehdi aleyhis-selâm a yakınlıkları olan herkese hürmette bulunmak gerekir. Bu durumda, bizzat Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın kendisine hürmette bulunulmuş demektir. Bu hususta da sahih rivayetler vardır. [20]
14- Her yönüyle İmamın amel ve ahlakını örnek alarak ona benzemeye çalışıp ona uymak:
İmanın kemali ve kıyamette onunla birlikte olup cennette onun yanında bulunmak, ancak İmamın amel ve ahlakını örnek alarak, hayatını o yönde düzenlemek ve kendisini o doğrultuda yetiştirmekle mümkün olur.
Gurerul Hikemde Hz. Ali aleyhis-selâm ın şöyle buyurduğu rivayet edilir: Bizi seven, bizim yaptığımızı yapmalı ve takvayı kuşanmalıdır . [21]
Usul-u Kâfide İmam Bâkır aleyhis-selâm dan şöyle nakilde bulunulur: Allaha itaat eden, bizim dostumuzdur; Ona isyan eden bizim düşmanımızdır. Bizim dostluğumuza, ancak amel ve takvayla ulaşılır. [22]
Bu nedenledir ki, İmam Cafer Sadık aleyhis-selâm : Bizim için iftihar vesilesi olun, yüzkarası olmayın! diye buyurmaktadır. [23]
15- Din kardeşlerinin haklarına özenle riayet etmek:
Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın rıza ve hoşnutluğuna vesile olacak işlerden biri de, din kardeşlerinin birbirlerinin haklarına özenle riayet etmeleridir. Bu da velayet ipine sımsıkı sarılmakla olur. Kitaplarda buna delalet eden pek çok hadis mevcuttur.
Bazı rivayetlerde İmam aleyhis-selâm ın müminlerin babası sayıldığı ve müminlerin de onun evlatları mesabesinde olduğu geçer. Bir babanın evlatlarına iyilikte bulunmak ve onları kollayıp gözetmek, elbette ki bizzat o babaya karşı da işlenmiş bir iyilik demektir.
Usul-i Kafide Mualla bin Huneysten şu hadis rivayet edilir:
İmam Sadık aleyhis-selâma müminin mümin üzerindeki hakkını sordum Müminin yetmiş hakkı vardır buyurdular ve bunlardan sadece yedisini bana bildireceklerini söylediler:
O aç oldukça, sen tok olmamalısın.
Onun giyeceği olmadıkça, sen giyinmemelisin.
Onun kılavuzu olup kendisine yol göstermelisin.
Onun elbisesi olmalısın (kusurlarını örtmelisin).
Onun dili olmalısın (hakkını savunmalısın)
Eğer senin hizmetçin varsa (ve onun hizmetçisi yoksa) kendi hizmetçini onun yatağını sermek ve işlerini görmek için göndermelisin.
Kendin için istediğin şeyi onun için de istemelisin.
Böyle yapabilirsen, kendi velayetini bizim velayetimize, bizim velayetimizi de Allahın velayetine bağlamış olursun. [24]
Yine İmam Sadık aleyhis-selâm dan şöyle rivayet edilmektedir:
Bir Mümini memnun ve mesut eden, sadece onu memnun ettiğini zannetmesin. Allaha andolsun ki, bu işiyle bizi ve Allahın Resulünü sallallâhu aleyhi ve alih memnun ve mesut eder. [25]
İmam Musa Kâzım aleyhis-selâm şöyle buyururlar:
Bizim dostlarımızdan birinin bir dileğini yerine getiren, o dileği hepimiz (bütün Ehl-i Beyt İmamları) için yerine getirmiş olduğunu bilsin! [26]
İmam Rıza aleyhis-selâm ın da şöyle buyurduğu bilinmektedir:
Bizi ziyaret edemeyenler, dostlarımızdan salih olanları ziyaret etsinler, böylelikle onlara, bizi ziyaret etmenin sevabı yazılmış olur. [27]
Bu hususta daha birçok rivayet vardır; fakat konumuzun fazla uzamaması için bu kadarıyla yetiniyoruz.
Kısacası bu dönemde mümine düşen en büyük görev, İmam Mehdi aleyhis-selâm ın razı olmayacağı iş ve davranışlardan ciddiyetle kaçınmak ve İmam aleyhis-selâm ın beğenisini kazanabilecek bir davranış ve hayat tarzı benimseyerek sürdürmektir. Bunun nasıl olacağıysa apaçık ortada-dır. O İmamın rızası, Allahın rızasından başka bir şey olmadığına ve Allahın rızası da, emretmiş olduğu ferdî ve sosyal dinî vazifelerin ifası olduğuna göre gaybet çağında bize düşen, dinî vazifelerimizi özenle yerine getirmekten ibarettir.
Allahın salat ve selamı Resulüne ve onun pak soyundan gelen 12 hak vasisine ve bu cümleden olmak üzere Ehl-i Beyt İmamlarının on ikincisi ve sonuncusu olan Hz. Mehdiye olsun.
Allahım! Onun zuhurunu çabuklaştır.
Allahım! Onun işlerini kolaylaştır.
Allahım! Onun gönlünü daima mesrur eyle.
Bizlere, onun has yardımcılarından olma nimetini nasip eyle!
Bizlere, onun yılgınlık tanımaz askerlerinden olma nimetini nasip eyle!
Bizi onun ashabından, gaybet ve zuhurunda yakın yardımcılarından kıl!
[1] - Usul-i Kafi , Kuleyni, c. 1, s. 371, 5. hadis.
[2] - Şura/23.
[3] - Mikyalul Mekarim , c. 2, s. 200-250.
[4] - Biharul Envar , c. 52, s. 22.
[5] - a.g.e.
[6] - Kemal-ud Din , Şeyh Saduk , c. 2, s. 645, bab: 55, hadis 6.
[7] - Kemal-ud Din , Şeyh Saduk , c. 2, s. 357, bab: 33, hadis 54.
[8] - Bihar-ul Envar , c. 52, s. 128.
[9] - a.g.e. c. 52, s. 125.
[10] - Mikyalul Mekarim , s. 4.
[11] - Furu-i Kafi (Kuleyni), Kitabus Savm , Aynı dua Mefatihte de geçer.
[12] - Mikyalul Mekarim , c. 2, s. 233-240.
[13] - Biharul Envar , c. 44, s. 276, hadis 1; Mikyalul Mekarimden naklen.
[14] - Mikyalul Mekarim , c. 2, s. 594.
[15] - Ravzat-ul Kafi , Kuleyni , Mikyalul Mekarim den naklen, c. 2, s. 322.
[16] - Biharul Envar , Meclisi, c. 94, s. 35.
[17] - Fussilet , 30.
[18] - Biharul Envar , c. 53, s. 177.
[19] - Gaybet-i Numani , Muhammed bin İbrahim Numani, s. 106.
[20] - Mikyalul Mekarim , c. 2, s. 177.
[21] - Gurer-ul Hikem , s.303.
[22] - Usul-i Kafi , Kuleynî c. 2, s. 75, hadis: 3.
[23] - Usul-i Kafi , Kuleyni , c. 2, s. 77, hadis: 9.
[24] - a.g.e. s. 174, 14. Hadis, Hakkul Mümin... babı.
[25] - a.g.e. s. 189 İdhal-us Surur Alel Müminin babı, 6. hadis.
[26] - a.g.e. s. 196 Kaza-ı hacet-i münin babı.
[27] - Kamilul Ziyarat , İbn-i Kavleveyh, s. 319, 105. bab.