Ehl-i Beyt Mesajı dergisinin Ayetullah Cafer Suphani ile yapmış olduğu Mehdilik konulu röportajı aktarıyoruz:
Ehl-i Beyt Mesajı:
Son zamanlarda ülkemizde Mehdilik inancı hususunda bazı şüpheler uyandırılmaya çalışılmaktadır. Biz öncelikle şunu sormak isteriz, Mehdiliğin İslam itikadındaki yeri nedir?
Ayetullah Subhani:
Bismillahirrahmanirrahim
Şii olsun, Sünni olsun tüm muhaddisler, Hz. Peygamber sallâllâhu aleyhi ve alih in ahir zamanda Mehdi adında bir kurtarıcının geleceğini bildirdiği hususunda ittifak etmişlerdir.
Sadece İbn-i Haldun, Mehdi aleyhis-selâm ile ilgili hadisler konusun-da şüphe etmiştir. O da bir muhaddis sayılmadığı gibi hadis kitapların-dan ve diğer İslami ilim merkezlerinden uzak kaldığından dolayı böyle bir düşünceye saplanmıştır. Ahmet Emin de onun görüşünü benimsemiş daha sonraları ise bu görüşten vazgeçmiştir. Sevindiricidir ki zamanlarda sadece Şia alimleri tarafından değil Ehl-i Sünnet alimleri tarafından Mehdilik inancını ispatlayan ve çeşitli boyutlarını açıklayan onlarca kitap yazılmıştır.
Son zamanlarda yayınlanan Muntazar adlı bir dergide Ehl-i Sünnet içerisinde hatta Mekke, Medine ve Riyadda Mehdilik inancı hakkında çıkarılan kitapların sayısının çok fazla olduğu belirtilmiştir. Ehl-i Sünnet Sahihleri, Müsnetleri ve bizim hadis kitaplarımızı inceleyen kimse Mehdilik inancının İslami itikatlarından biri olduğu konusunda şüphe edilemeyeceğini kolayca anlayabilir.
Hz. Peygamber sallâllâhu aleyhi ve alih ismi kendi ismi olan, Hz. Hüseyin aleyhis-selâm ın evlatlarından birinin ahir zamanda zuhur edeceğini bildirmiş olmasıdır.
Ehl-i Sünnet ve Şianın bu inançta ayrıldıkları tek nokta şudur: Ehl-i Sünnetin çoğunluğunu oluşturan grup Hz. Mehdinin doğmadığına ve ahir zamanda dünyaya geleceğine söylüyorlar, içlerinde bir grup da doğduğuna dahi inanmaktadır. Ancak Şia tamamen Hz. Mehdinin doğduğuna ve şu an da hayatta olduğuna inanmaktadır.
Ehl-i Beyt Mesajı:
Bazı üniversiteli aydınlar ve düşünürler, Mehdilik konusuna deyinirken, bunu toplumsal bir kültür olarak nitelendirmeğe çalışıyorlar. Bunlar diyorlar ki, Mehdilik inancının aslı İslam dininde yoktur, bu inanç, Yahudilik ve Hıristiyanlık tarafından İslama sokulmuştur. Bu hususta ne diyorsunuz.
Ayetullah Subhani:
Mehdilik inancının aslı İslama ve İslamdan önceki ilahi dinlere dayanmaktadır, bu sadece İslama mahsus bir inanç ve itikat değildir. Allah (c.c) Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın geleceği sözünü bütün ümmetlere vermiş ve ilahi kitaplarda da açıklanmıştır. Allah Teala, zulmün tama-men dünyayı sardıktan sonra verilmiş olan o sözün gerçekleşeceğini Hz. Musa aleyhis-selâm , Hz. İsa aleyhis-selâm ve bizim peygamberimiz olan Hz. Muhammed sallâllâhu aleyhi ve alih vasıtasıyla bildirmiştir.
Böyle bir düşünce ve inancın ortak olarak paylaşılmasının anlamı, bu inancın çeşitli ümmetlerin birbirinden ilhamla ortaya atıldığı anlamına gelmez.
Çünkü bütün ilahi kitapların kaynağı ve içeriği birdir. Fakat yolları ve açıklama şekilleri farklıdır. Bu konuda Allah Teala şöyle buyuruyor: ...Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol belirledik. ( Maide/48 ) Bizim inancımıza göre bütün İlahi dinler (usulde) birdirler, farklılık varsa ayrıntılardadır. Kuran-ı Kerimde şöyle buyurulmaktadır: İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyandı; dosdoğru bir Müslümandı. Müşriklerden de değildi. ( Al-i İmran/67 ) Bu ayetin ışığında diyoruz ki Hz. İbrahim aleyhis-selâm ın dini, Hz. Musa aleyhis-selâm ın; Hz. Musanın dini Hz. Muhammed sallâllâhu aleyhi ve alih in dinidir. Aralarında hiç bir farklılık yoktur. Farklılık sadece şeriatlarında görülmektedir. Dikkat ederseniz dinler diye söz edilmemiş; çünkü Allah Teala bir tek din göndermiştir. O da İslamdır. Allah Teala şöyle buyuruyor: Hiç şüphesiz, Allah katında din, İslamdır... ( Al-i İmran/19 )
Mehdilik inancının üç şeriatte de aynı olması, üçüncüsünün ikincisinden, onun da birincisinden almış olduğuna delil olmaz. Namaz ve zekatın bütün dinlerde olduğu gibi. Hatta hac bile bu üç dinde vardır. Bir şeyin bu dinlerde olması, birinin öbüründen aldığı anlamına gelmez.
Aksi takdirde namazın, zekatın ve haccın, Yahudilik ve Hıristiyanlıktan İslama girdiğini söylememiz gerekir. Böyle bir düşünceye sahip olmak, İslamı inkar etmek demektir. Yüce Allah, insanlığı kurtarmak için reçete göndermiş, peygamber ve elçileri de bunu açıklamakla görevlendirmiştir. Ne var ki zamana göre bu reçete biçim yönünden değişik ve farklı olmuş olabilir. İçerik açısından hepsi birdir ve asılları aynıdır.
Diğer bir konu da şudur ki, Mehdilik inancının ne zaman ve nasıl Müslümanların kültürüne yerleştiğini incelemek, metot olarak yanlıştır. Çünkü böyle bir görüşün öne sürülebilmesi için bir olayın toplumun kültürüne yerleşmekle beraber ona ait hiç bir akli ve nakli delilin olmaması durumunda bunun hangi kültürün etkisinde kalınarak ve nasıl ortaya çıkarıldığı aranılabilir. Örneğin: Ayın on üçüncü gününü halk uğursuz saymaktadır, bunun hakkında hiç bir akli ve nakli delil yoktur. İşte bu gibi konular tartışılabilir ve hakkında çeşitli varsayım ve yorumlar ileri sürülebilir ve farklı toplumsal hadiseler kaynak gösterilebilir.
Ama hakkında akli ve nakli delil bulunan bir konuda böyle bir tavır takınmak ve onun başka kültürlerin etkisinde kalınarak ortaya çıktığını söylemek yanlıştır. Ve diyebiliriz ki Hz. Mehdi ile ilgili yüzden fazla hadis ve rivayet (Sahih ve müsnetlerde) Ehl-i Sünnet tarafından nakledilmiş ve bin iki yüzü aşkın hadis de Ehl-i Beyt mektebinin temel kitaplarında rivayet edilmiştir.
Mehdilikle ilgili olarak Resul-ü Ekremden ve İmamlardan nakledilen yüzlerce sahih hadis olmasına rağmen bu inancın başka mektep ve dinlerden İslama girdiğini veya baskı altındaki halkların bir teselli kaynağı olarak ortaya çıktığını ileri sürülmek doğru değildir.
Resul-ü Ekrem buyuruyor ki: Eğer dünyadan bir gün dahi kalmış olsa Allah Teala o günü o kadar uzatır ki soyumdan olan (Mehdi ismiyle tanınmış) evladımı göndersin .
Bazı kişilerin hiç bir delil olmadan öne sürdüğü yorum ve tahlillerle bu akidenin toplumsal bir kültür olarak nitelendirilmesi asıl illetin bilinmemesinden doğmaktadır.
Allah Teala Kuranda buyuruyor ki: Müşrikler hoşlanmasa da O dini (İslamı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen Odur. ( Tevbe/33 ) Acaba bu ayet açıkça İslamın dünyaya genel hakimiyetinin gerçekleşeceğini vaat etmiyor mu? Mehdilik inancından da temel unsuru bu müjde teşkil etmiyor mu? Dikkat edilirse, bu gün, İslam dininin bütün dinlere galip gelmesi gerçekleşmiş değildir. Şu anda Müslümanlar bir avuç Yahudinin üstesinden gelemiyor. Bir milyarı aşkın putperest var, onlara galip gelinememiş vaat edilen gün henüz gerçekleşmemiştir. İslamın galebe çalması Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın zuhuru ile gerçekleşecektir inşallah.
Ehl-i Beyt Mesajı:
Bildiğiniz gibi Kuranda Mehdilik konusu sarih ve net bir şekilde herhangi bir ayette açıklanmamıştır. Ancak hadislerde net bir şekilde yer almıştır. Şunu sormak isteriz; Kuranın konuları işlerken kullandığı üslup nedir? Neden bu konuya açık bir şekilde yer verilmemiştir.
Ayetullah Subhani:
Kuran gayıptan ve gelecekten haber verdiğinde daima konuları umumi olarak ele alıyor ve çok cüzi ayrıntılara girmiyor. Bir çok ayet vardır ki ancak Hz. Mehdi aleyhis-selâm hakkında tatbik edilebilir. O ayetlerden biri yukarıda geçen ayettir. O elçisini hidayet ve hak dinle gönderdi ki onu (hak dini) bütün dinlerin üstüne çıkarsın... Bu ayet sadece Hz. Mehdi aleyhis-selâm hakkında tatbik edilebilir. Bu tabir üç surede yer almıştır. Tevbe/33, Fetih/28, Saf/9. Bir diğer ayette şudur: Andolsun Tevrattan sonra Zeburda da Yeryüzüne mutlaka salih kullarım varis olacak diye yazmıştık. ( Enbiya/105 )
Bizzat kendim Zeburun, hem Farsçasını ve hem de Arapçasını görmüşüm. Her ikisinde de aynen Kuranda geçen Yeryüzüne mutlaka salih kullarım varis olacaktır. tabiri yer almaktadır.
Bilindiği gibi Zebur Hz. Musa döneminden sonra inmiştir. Bu dönemde İsrailoğulları hakimiyeti kaybetmişti. Hıristiyanlık da bilindiği gibi bütün yeryüzüne hakimiyet kuramamıştır. Müslümanlar da farklı bir konuma sahip olamamışlardır. Şu hususa dikkat etmek gerekir ki Yeryüzü tabirinden belirli bir kısım kastedilmemiştir. Aksine bütün yeryüzü kastedilmiştir. Bu dönem gerçekleşmemiştir? Peki ne zaman gerçekleşecektir? Bu vaat edilen gün, Hz. Mehdinin zuhuru ile gerçekleşecektir.
Bu hususta diğer bir ayette Nur suresinin 55. Ayetidir: Allah sizden, inanıp iyi işler yapanlara vadetmiştir. Onlardan öncekileri nasıl hükümran kıldıysa, onları da yeryüzünde hükümran kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine sağlamlaştıracak ve korkularının ardından kendilerini tam bir güvene erdirecektir. Bana kulluk edecekler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmayacaklar. Ama kim bundan sonra nankörlük ederse işte onlar, yoldan çıkanlardır. Bu ayette müminlerin sadece belirli bir noktada değil bütün yeryüzüne hakim olacaklarını vurgulamıştır. Hakimiyet yalnız İslamın olacak ve küfür tamamen yeryüzünden silinecektir. Böyle bir durum, Hz. Mehdinin döneminden başka bir zamanda gerçekleşmez. Böylece şu husus aydınlanmış oldu ki Kuran-ı Kerim gaybi haberlerle ilgili olarak genel açıklama üslubunu kullanmıştır. Genel açıklamalarda kastedilen dönem ve diğer hususlar, hadislerde ayrıntılı bir şekilde belirlenir.
Ehl-i Beyt Mesajı:
Ehl-i Sünnet alimlerinin çoğu Şia uleması gibi Hz. Mehdiyi belli bir şahıs olarak bilirler. Ama bu şahsın kim olduğu hakkında ihtilafa düşmüşlerdir. Bazıları onu Hz. Hasanın soyuna addederek onu İmam Mucteba aleyhis-selâm ın evlatlarından bilmişlerdir. Küçük bir grup özellikle bazı aydınlar Mehdinin belli bir şahıs olmadığını; ıslahçı herkesin Mehdi olabileceğini öne sürerler. Peki bu durumda hangi delille Mehdi aleyhis-selâm İmam Hüseyin aleyhis-selâm ın soyundan ve İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm ın evladı olduğunu ortaya koyabiliriz.
Ayetullah Subhani:
Muntehab-ul Eser adlı kitap, Ehl-i Sünnetin kitaplarında Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın İmam Hüseyin aleyhis-selâm ın soyundan olduğuna dair naklettikleri rivayetlere geniş bir şekilde yer vermiştir. Gerek Şiiler, gerekse Sünniler, Hz. Mehdi aleyhis-selâm ın İmam Hüseyin aleyhis-selâm ın soyundan olduğunu eserlerinde açıkça beyan etmişlerdir.
İmam Hasan aleyhis-selâm ın soyundan olduğu iddiası ise sahih bir hadise dayanmamaktadır. Bu iddia Muhammed b. Abdullah b. Hasan taraftarları ve sonraları Mehdi Abbasi tarafından uydurulmuştur. Bu husus bazı büyük muhaddis ve tarihçilerce de belirtilmiştir. Örnek olarak Mekatil-ut Talibiyyin kitabına müracaat edebilirsiniz. Kendi menfaatlerine ulaşabilmişlerdir. Çünkü bilindiği gibi tarihte Mehdi, Kaim ve kıyam kelimelerinden suistifade çok olmuştur ve hatta Abbasiler bu ilkelerden yararlanarak saltanat ve halifelik makamına ulaşmışlardır. Ayrıca dünyada çokları nebiyy kelimesinden istifade ederek kötü amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmışlardır.
Ehl-i Beyt Mesajı:
Geçmişte çokları Mehdilik iddiasında bulunmuşlar; Özellikle son dönemlerde, bazı kirli ellerin bu işin arkasında bulunduğunu sezmek bile mümkündür. Adeta düşmanlar Müslümanların akidelerinden yararlanıp onlara darbe vurmak istiyorlar. Ama ne yazık ki, bazı Müslüman yazarlar buna bir tepki olarak, Mehdilik konusunu kökten reddetmeye kalkışmışlardır. Sizce, böyle bir tavır doğrumudur? Mehdilik iddiasında bulunanlara karşı bizim tavrımız ne olmalıdır?
Ayetullah Subhani:
Tarihe baktığımızda şimdiye kadar yaklaşık 50 kişi mehdilik iddiasında bulunmuştur. Hasan Mustafevi yazmış olduğu bir kitapta elli kişinin ismini bir bir kaydetmiştir. Tarih boyunca, fırsatçı ve kendi menfaatini düşünen insanlar akide esaslarını dini ilkeleri ve şeri hükümlerini kötüye kullanmışlardır. Suiistimal başlı başına bir konudur; kanun ve yasa da bir başka konudur. Bir çokları peygamberlik iddiasında bulunmuştur. Yalancı peygamberler var diye, peygamberliği ret mi edelim? Bir çok İlahi yasaların suiistimal edildiği açık olan bir gerçektir. Bundan dolayı bu iki konuyu birbirinden ayırmak gerekir.
Mehdilik iddiasında bulunanlara gelince; Mehdi aleyhis-selâm için belirlenmiş özelliklerin bunlarda var olup olmadığına bakmak gerekir. Hz. Mehdi aleyhis-selâm zuhur ettiğinde dünya onu kabul edecek ve davetini işitebilecek durumda olmalıdır. Acaba şu anda dünya böyle bir duruma hazırlıklı mıdır? Acaba bütün dünya böyle bir davet kabullenebilecek durumda mıdır? Doğrudur ki Hz. Mehdi aleyhis-selâm güç ve kudret ile gelecek, ancak dini yayma, güç ve baskıyla gerçekleşmeyecektir. Çünkü dünya, davetini kabullenmek için hazırlıklı durumda olacaktır. Güç ve baskı yalnız bir takım engelleri bertaraf-etmek amacıyla kullanılacaktır.
Hz. Mehdi aleyhis-selâm insan aklının kemale eriştiği bir dönemde zuhur edecektir. İmam Bakır aleyhis-selâm buyurmuştur ki: Kaimimiz kıyam edince Allah onun elini (gücünü) kulların başı üstünde tutar. Onun vasıtasıyla fikirleri ve ahlakları kemal haddine ulaşır.
Beşeriyet onu kabul edecek durumda olacaktır. Bütün beşeri sistemleri denemiş, ümitsizliğe kapılmış ve yalnızca Allaha umut bağlamış durumunda olacaklardır. Acaba böyle bir ortam gerçekleşmiş midir? Ayrıca Mehdinin belirli özellikleri vardır. Bu özellikler Resulullah sallâllâhu aleyhi ve alih ve Ehl-i Beyt İmamları tarafından açıkça belirtilmiştir. Hangi soydan olduğu ve hangi aileye mensup olduğu bellidir. Hz. Mehdi müphem bir şahıs değildir. O, İmam Hüseyin aleyhis-selâm ın 9. evladıdır. Zuhur ettiğinde ve zuhurundan önce vuku bulacak nişaneleri bellidir. Bu nişaneler sayesinde yalancı Mehdileri teşhis etmek zor bir iş değildir
Ehl-i Beyt Mesajı:
Bazıları diyorlar ki kayıp İmam aleyhis-selâm insan hayatında nasıl bir tesir bırakabilir. Oysa İmamın İmamet vazifesini yapabilmesi, insanları ve müminleri hidayet etmesi için zahirde olması gerekir.
Ayetullah Subhani:
Kuran-ı Kerim bize iki kısım evliya-i ilahi tanıtmıştır. Birincisi: Hz. Musa gibi halk içerisinde olup tanınan ve topluma hizmet eden evliyalar. İkincisi insanlara hizmet edip vazifelerini yapan, ancak insanların hatta peygamberin bile tanımadığı evliyalar.
Örneğin: Hz. Musa aleyhis-selâm ile bir müddet beraber olan ve hatta Hz. Musaya muallim olan veli gibi. Bunun veli olduğu kesindir. Çünkü Hz. Musa ona hitaben şöyle demiştir: Doğru yol olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim? Fakat bu zat, vazifesini yapıyor, hizmet ediyor, ama hiç kimse onu tanımıyordu. Bu velinin Hz. Musa ile birlikte olduğu kısa bir sürede topluma üç şekilde faydası olmuştur.
1. Başkalarının eline geçmesin diye denizdeki gemiyi delmesi.
2. Altında bulunan hazine başkaları tarafından bilinmesin diye yıkılmaya yüz tutan duvarı örmesi.
3. Genci, hem kendi, hem de anne ve babasının faydasına olduğu için öldürmesi. Oysa Hz. Musa aleyhis-selâm bu tür gaybi bir elle yapılan işleri yapamıyordu. Bundan dolayı evliyayı iki kısma ayırıyoruz.
Tanınan ve zahirde olan evliyalar, gizli ve tanınmayan evliyalar.
Her iki grupta halk için ve halkın yararına olan işleri yaparlar. Ancak biri yapacağını açıkça yapıyor ve herkes tarafından biliniyor, diğeri ise batında yapıyor ve kimse tarafından bilinmiyor.
Neden Hz. Mehdi aleyhis-selâm Hz. Musa aleyhis-selâm ın beraberindeki Allahın velisi gibi topluma hizmet eden ama tanınmayan biri olmasın? Hz. Mehdi aleyhis-selâm İmamet vazifesini yerine getiriyor fakat biz bilemiyoruz.
Ayrıca İmam-ı Zamanın vücudu mektebin ayakta kalmasına vesiledir. Bir mektebin ayakta kalması önderin hayatta olmasına bağlıdır. Rehber hayatta olsa o mektepte dağılma söz konusu olamaz, birlik ve beraberlik oluşur. Nitekim bir ordunun savaşı başlatması ve sürdürmesi komutanın varlığına bağlıdır. Komutanın olmaması ordunun dağılmasına sebeptir. Dolayısıyla komutan öldürüldüğü takdirde, dağılmamaları için haberi bir süre orduya bildirilmez. Bir mektebin ayakta kalması rehberin ve önderin hayatta olmasına bağlıdır.
Biz beklenti ve arayış içerisindeyiz. Elbette bu ameli bir beklentidir; yani bütün varlığımızla o önderin zuhurunun bekliyoruz ve onun askeri olarak savaşmaya hazırlanıyoruz. Bu beklentinin tam anlamda yapıcı etkisi o İmamın şimdi var olup yaşıyor olmasına bağlıdır.
Ehl-i Beyt Mesajı:
Bu söyleşiyi kabul ederek, bize değerli bilgiler verdiğinizden dolayı teşekkür ederiz.