|
Hz. İbrahim’e de
şöyle hitap etmiştir:
“Ve İsmaile gelince, seni işittim; işte, onu mubarek
kıldım, ve onu semereli edeceğim, ve onu ziyadesile çoğaltacağım; on iki beyin
babası olacak, ve onu büyük millet edeceğim.”[3]
Biliyorsunuz ki,
son kurtarıcı olan Hz. Mehdi (a.s),
Hz. Resulullah (s.a.a)'ın kendinden sonraki halifeleri olduğunu açıkladığı On
İki İmam’ın on ikincisidir. Bunu, Hz. Resul'ün ileride nakledeceğimiz beyanlarında
göreceğiz. Dolayısıyla Tevrat'ın Tekvin kitabında geçen bu beyan, Hz. Resul'den
gelen Hz. Mehdi ile ilgili beyanları
ile örtüşmektedir. O hâlde bu açıklama Hz. Mehdi (a.s)'ı da kapsamakta ve geleceğini müjdelemektedir. Semavî kitaplarda
bunun gibi genel ifadelerin dışında, özellikle Hz. Mehdi (a.s)'ın dönemini müjdeleyen daha açık beyanlar da mevcuttur.
Örneğin, Kitabı Mukaddes'de geçmektedir:
2- "Ve Yessenin kütüğünden filiz çıkacak,
ve kökünden bir fidan meyve verecek. Ve RABBİN Ruhu, hikmet ve anlayış ruhu,
öğüt ve kuvvet ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu onun üzerinde kalacak. Ve onun
zevki RAB korkusunda olacak; ve gözlerinin gördüğüne göre hükmetmiyecek, ve
kulaklarının işittiğine göre karar vermiyecek; fakat fakirlere adaletle
hükmedecek, ve memleketin hakirleri için doğrulukla karar verecek; ve dünyaya ağzının değneğile vuracak; ve
kötüyü dudaklarının soluğu ile öldürecek. Ve belinin kuşağı adalet, ve
kalçalarının kuşağı sadakat olacak.
Ve kurt kuzu ile beraber oturacak, ve kaplan oğlakla
beraber yatacak; ve buzağı ve genç aslan ve besili sığır bir arada olacak; ve
onları küçük bir çocuk güdecek. Ve inekle ayı otlanacak; onların yavruları
birlikte yatacak; ve aslan sığır gibi saman yiyecek. Ve emzikteki çocuk kara
yılanın deliği üzerinde oynayacak, ve sütten kesilmiş çocuk elini engerek
kovuğu üzerine koyacak. Bütün mukaddes dağımda zarar vermeyecekler ve helâk
etmeyecekler; çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa, dünya da RAB bilgisi ile dolacak.
Ve o gün vaki olacak ki, kavmlar için bayrak olarak
durmakta olan Yessenin kökünü milletler arayacaklar, ve onun rahat ettiği yer
izzetli olacak." [4]
Görüldüğü üzere,
Tevrat'ın İşaya bölümünde geçen bu metin, gerçek adaletin sağlanacağı Hz.
Mehdi (a.s)'ın dönemini müjdeleyerek, o
dönemde yaratılacak olan hakikî adalet ve tam emniyet ortamından sembolik bir
dil ile bahsetmektedir. Bu, Hz. Resulullah’tan gelen o döneme ait beyanlarıyla
bire bir örtüşmektedir. Ancak biz bu metinde geçen bazı terim ve cümlelerin
üzerinde kısaca durarak, Allah Resulü’nden bu doğrultuda gelen beyanlarla
kıyaslamanın, konunun daha da vuzuha kavuşması açısından faydalı olacağı
kanaatindeyiz.
Metnin birinci
cümlesinde geçen "Yesse"
kelimesi İbranice bir kelimedir. Her ne kadar metinde bu kelime özel isim gibi
sunulmuşsa da İbranice’de yüce anlamına gelmektedir. Buna göre, birinci
cümlenin asıl anlamı, “Ve Yüce kütükten filiz çıkacak, ve kökünden bir fidan
meyve verecek" olur. Zaten Hz. Mehdi (a.s) da soy açısından en yüce ve şerefli soy olan nübüvvet ağacının
mübarek bir fidanıdır. Nitekim, "Allah'ın,
temiz bir kelimeyi; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan Rabbinin izniyle her
zaman meyve veren temiz bir ağaca benzeterek nasıl misal verdiğini görmüyor
musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara
misal gösteriyor. Çirkin bir kelime de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü
bir ağaca benzer."[5]
ayetlerinde geçen temiz kelime ile
benzetildiği temiz ağaç, hem Ehl-i
Beyt, hem de Ehl-i Sünnet kanalından nakledilen bazı hadislerde, Hz. Resul-i
Ekrem ve onun pak soyuna tatbik edilirken,
çirkin kelime ile benzetildiği çirkin
ağaç da Beni Ümeyye soyuna tatbik edilmiştir.
Özellikle de
Allah Tealâ'nın, "Ve hani sana,
‘Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve
Kur'ân'da lânetlenmiş ağacı, sadece insanlar için bir fitne (deneme aracı)
kıldık. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten
başka bir şeye yaramıyor."[6]
ayetinde geçen "Kur’ân'da
lânetlenmiş ağaç" kelimesi ve Peygamber'in gördüğü rüyadan maksadın,
Ümeyye Oğulları ve onların hükümdarlığı olduğu ve bu ayetin, Hz. Resulullah
(s.a.a)'ın rüyada, kendinden sonra Ümeyye Oğulları'nın maymunların sıçradığı
gibi sıçrayarak minberine çıktıklarını görmesi üzerine nazil olduğu ve böylece
kendisine bunun sadece değersiz bir dünya metası olduğu ve bu vesileyle
insanların denenmek istendiğinin bildirildiği, hem Ehl-i Beyt, hem de Ehl-i
Sünnet tefsir ve hadis kaynaklarında yer almıştır.
Amir bin Hureys
diyor: "Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s)'a, Allah Tealâ'nın; "... kökü sağlam, dalları göğe doğru
olan, Rabbinin izniyle her zaman meyve veren temiz bir ağac..." ayetini
sordum. İmam: "Ağacın kökü Hz.
Resulullah, dalı Hz. Ali, budakları ikisinin zürriyetinden olan imamlar,
meyvesi imamların ilmi, yaprakları ise takipçileri olan müminlerdir..."
buyurdu.[7]
İbn-i Hatem, Ebu
Ya’la'dan şöyle dediğini tahriç etmiştir: "Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurdu: "Ümeyye Oğulları'nın yerin
minberleri üzerine çıktıkları bana gösterildi. Onlar, yakında size hâkim
olacaklar; onları kötü yöneticiler olarak bulacaksınız.” Resulullah (s.a.a)
buna üzüldü. İşte bunun için Allah Tealâ, "Sana
gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'ân'da lânetlenmiş ağacı, sadece insanlar için bir
fitne (deneme aracı) kıldık..." ayetini nazil etti."[8]
Keza İbn-i Ebu
Hatem, İbn-i Mürdeveyh, Beyhakî ve İbn-i Asakir, Said bin Müseyyib'den şöyle
dediğini tahriç etmişlerdir: "Hz. Resulullah (s.a.a), Ümeyye Oğulları'nın
minberlere çıktıklarını rüyada gördü. Hazret, bundan rahatsız oldu. Bunun
üzerine Allah Tealâ, Hazret'e, onlara verilenin sadece dünya olduğunu vahyetti.
Hazret buna sevindi. İşte Allah Tealâ'nın;
"Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'ân'da lânetlenmiş ağacı, sadece insanlar
için bir fitne (deneme aracı) kıldık..." ayeti bunu bildirmektedir."
[9]
Yine İbn-i
Murdeveyh nakletmiştir ki: "Ümmü’l-Müminin Aişe, Mervan bin Hakem'e şöyle
dedi: "Resulullah'ın babana ve ceddine: ‘Siz Kur’ân'da lânetlenen
ağaçsınız.’ dediğini duydum."[10]
Ehl-i Sünnet'in
muteber tefsircilerinden Kurtubî, kendi tefsirinde yukarıda bahsi geçen
Peygamber’in rüyası ve Kur’ân'da lânetlenen ağacı beyan eden ayetin tefsiri ile
ilgili olarak birtakım ihtimallerden sonra şunları yazıyor: "Üçüncü bir
rivayette İbn-i Abbas şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.a) Mervan Oğulları
hakkında onların maymunlar gibi minberine sıçradıklarını rüyada gördü. Bu,
Hazret'i rahatsız etti. Bunun üzerine, kendisine, onlara verilenin sadece dünya
olduğu söylendi. Hazret'in hüznü gitti. Ancak, Mekke'de Hazret'in minberi
yoktu. Fakat Mekke'de, Medine'de olacak minberini görmesi muhtemeldir.”
Bu üçüncü tevile
Sehl bin Sa'd da kail olmuştur. Sa'd şöyle demiştir: "Bu rüya şudur ki,
Hz. Resulullah (s.a.a) Ümeyye Oğulları'nın minberine maymunların sıçraması gibi
sıçrayarak çıktığını rüyada gördü. Hazret buna üzüldü ve o günden itibaren
ölene kadar artık güldüğü görülmedi. İşte bu ayet nazil olarak Hazret'e onların
hükümdarlıklarını ve çıkışlarını, insanlar için bir imtihan vesilesi kıldığını
bildirdi. Zaten Hz. Hasan bin Ali de Muaviye'ye biat ederken, "Bilmem belki de o sizi denemek ve bir
süreye kadar yaşatmak içindir."[11]
ayetini okumuştu."[12]
Yine Kurtubî
şöyle der: "İbn-i Abbas bu ağaçtan maksadın Ümeyye Oğulları olduğunu söylemiştir...”
Aişe de
Mervan'a: "Sen babanın sulbünde iken Allah onu lânetlemiştir. Öyleyse, sen
de Allah'ın lânetlediğinin bir parçasısındır." demiştir."[13]
Kısacası;
Kur’ân'da geçen “temiz ağaç”tan maksadın
Hz. Resul ve Ehl-i Beyt'i olduğu, “çirkin ağaç ve Resulullah'ı üzen rüya”dan da
Ümeyye Oğulları ve onların hükümdarlığı kastedildiği, Ehl-i Beyt mektebi müfessir
ve hadisçilerine ilâveten, Taberî, Kurtubî, İbn-i Kesir ve Suyutî gibi Ehl-i
Sünnet'in önde gelen müfessir ve hadisçilerinin de ayetin muhtemel yorumu
olarak zikrettikleri ve hakkında hadis naklettikleri bir husustur. Zaten bizim
de bunları zikretmekten maksadımız, mezkur ayet hakkında kesin bir yorum ortaya
koymak değildir. Biz, sadece Kur’ân'da geçen temiz kelime ve temiz ağacın
tatbik açısından Hz. Resul ve pak
Ehl-i Beyt'ine yorumlandığını ve bu hususta Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet ekolünce
hadisler nakledildiğini göstermektir. Özellikle de Allah Tealâ, Hz. İsa'dan
bahsederken onu kendisinin bir kelimesi (sözü) olarak nitelemekte ve Hz.
Meryem’den söz ederken de onu güzel bir bitki gibi yeşerttiğinden
bahsetmektedir. Allah Tealâ, Hz. İsa (a.s) hakkında şöyle buyuruyor: "Hani melekler demişti ki: ‘Ey Meryem!
Allah seni, kendisinden bir kelime (söz) ile müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa
Mesih’tir; dünyada da, ahirette de (Allah'a) yakın olanlardandır.’"[14]
Hz. Meryem hakkında da şöyle buyuruyor: "Rabbi
onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yeşertti..."[15]
O hâlde bir insandan bahsederken onu söz, ağaç ve bitki tabirleriyle anması,
Kur’ân'ın ve ilâhî kitapların beyan üslûplarından biridir. Dolayısıyla Tevrat'tan
naklettiğimiz ibarede de Hz. Mehdi (a.s)'ın
Yesse’nin kütüğünden çıkan bir fidan olarak nitelenmesi, ilâhî beyanlara
yabancı bir beyan değildir. Bilhassa Tevrat'ın sonraki ibarelerinden Allah'ın
teyidine mazhar olan büyük bir insandan söz edildiği açıkça gözler önündedir.
Burada şunu da
vurgulamalıyız ki, bizim bu müjdede yer alan Yesse’nin kökünden çıkan fidanı,
Hz. Mehdi (a.s)’a yorumlamamız, Kamus-u Mukaddes’de yer alan “Yesse”
kelimesinin “Güçlü” anlamına geldiği ve Raut’un torunu olan Hz. Davud’un
babasına verilen isim olduğu ve Hz.
Davud’un kendisi İsrail Oğulları’nın büyük peygamberlerinden olduğu hâlde
“Yesse’nin oğlu” ismiyle anıldığı yönündeki açıklamayla bir çelişkisi yoktur.
Zira ki, böyle olsa da bu tabirden Hz. Mehdi (a.s)’ın kastedildiği ortadadır.
Çünkü Hz. İmam Mehdi (a.s)’ın annesi Nergis Hatun Hz. Davud (a.s)’ın soyundan
gelen Rum padişahının kızı olduğundan, İmam Mehdi (a.s) anne tarafından Hz.
Davud’a ulaşmaktadır.
Ayrıca malumdur
ki, bu müjdeyi Hz. Davud’un kendisine veya oğlu Hz. Süleyman’a, yahut anne
tarafından Hz. Davud’un torunlarından olan Hz. İsa’ya yorumlamak da mümkün
değildir. Zira bu müjdede belirtilen cihanşümul adalet ve ilâhî hâkimiyetin bu
ilâhî önderlerin hiçbirinin zamanında tahakkuk bulmadığı bilinmektedir. O hâlde
bu zat, ahir zamanda gelip mutlak adaleti sağlayacağı İslam Peygamberi
tarafından da müjdelenen İmam Mehdi (a.s)’dan gayrisi değildir ve o Hazret’ten gayri
hiçbir kimseyle örtüşmemektedir.
Metnin ikinci
cümlesi şöyle idi: “Ve RABBİN Ruhu,
hikmet ve anlayış ruhu, öğüt ve kuvvet ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu onun
üzerinde kalacak.”
Bu özellik,
bütün ilâhî önderlerin başta gelen ve onları diğerlerinden ayıran en önemli
özelliktir. Çünkü bütün ilâhî önderler, Ruh’ül-Kudüs denen Rab ruhuyla teyit
edilmektedirler.
Cabir diyor:
"Hz. Ebu Cafer Muhammed Bâkır (a.s)'a, imamın ilmini sordum. Hazret şöyle
buyurdular: "Ey Cabir! Peygamberler ve vasilerinde beş ruh bulunmaktadır:
Ruh’ul-Kudüs, ruh’ul-iman, ruh’ul-hayat, ruh’ul-kuvvet ve ruh’uş-şehvet. Ey
Cabir! Onlar Arş'ın altından yerin altına kadar olanları Ruh’ul-Kudüs ile
bilmekteler." Sonra da şöyle buyurdu: "Ey Cabir! Ruh’ul-Kudüs
dışındaki bu dört ruha bir arıza gelebilir ve yanılgıya kapılabilirler.
Ruh’ul-Kudüs ise ne lehve dalar, ne de hafifliğe kapılır."[16]
Kur’ân-ı Kerim
de peygamberlerin Ruh’ul-Kudüs denen özel bir ilâhî ruh vasıtasıyla
donatıldığını beyan etmektedir. Allah Tealâ şöyle buyurmaktadır: "O, dereceleri yükselten, Arş sahibi
(Allah), kavuşma gününü ihtar etmek için emrinden olan Ruhu, kullarından
dilediğine indirir."[17]
Keza şöyle
buyurmuştur: "Melekleri,
kullarından dilediğine, emrinden olan Ruh ile indirir. İnsanları uyarın ki,
benden başka ilâh yoktur. Benden sakının."[18]
Hz. İsa
(a.s)’dan bahsederken de peygamberlerine indirdiğini belirttiği ruhun
Ruh’ul-Kudüs olduğunu açıkça beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Allah, ‘Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve
anana olan nimetimi an.’ demişti, ‘Hani seni Ruh’ul-Kudüs ile desteklemiştim;
beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşuyordun; sana kitabı, hikmeti,
Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Sen iznimle, çamurdan kuş gibi bir şey
yapıyor, ona üflüyordun da iznimle kuş oluyordu; anadan doğma körü, alacalıyı
iznimle iyi ediyordun; ölüleri iznimle diriltiyordun. İsrail Oğulları'na
belgelerle geldiğinde, onlardan inkâr edenler, "Bu apaçık bir
büyüdür." demişlerdi de ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim."[19]
Hz. Resul
hakkında da şöyle buyurmuştur: "İşte
sana da emrimizden olan bir Ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir
önceleri bilmezdin; fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola
eriştirdiğimiz bir nur kıldık."[20]
Ebu Basir diyor:
"Hz. Ebu Abdullah İmam Cafer Sadık (a.s)'a Allah Tealâ'nın "İşte sana da emrimizden olan bir Ruh
vahyettik..." ayetini sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "O, Allah Azze ve Celle'nin yaratıklarından
Cebrail ve Mikail'den daha büyük olan bir yaratığıdır. O, Hz. Resulullah
(s.a.a) ile beraberdi. Ona bilgi verir ve onu koruyordu. O, Peygamber’den sonra
İmamlarla beraberdir."[21]
Kur’ân-ı
Kerim'in bu açıklamalardan, Tevrat'ın ahir zamanda gelerek dünyayı ıslâh
edeceğini bildirdiği büyük ıslâhçının (Hz.
Mehdi -a.s-) Ruh’ul-Kudüs tarafından destekleneceğine dair olan beyanın ilâhî
beyanlara aykırı olmadığı gibi, kesin ilâhî beyanın bu doğrultuda olduğu açıkça
anlaşılmaktadır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim bütün ilâhî temsilcilerin en belirgin
özelliklerinin bu özellik olduğunu açıkça beyan etmektedir.
Metinde
vurgulanan üçüncü özellik, “ve gözlerinin
gördüğüne göre hükmetmiyecek, ve kulaklarının işittiğine göre karar vermiyecek”
tabiriyle ifade edilmiştir.
Bu cümle, İmam Mehdi (a.s)'ın olayların zahirî görünüm
ve zahirî duyumuna göre değil, gerçek mahiyetlerine göre hükmedeceğine işaret
etmektedir. Nitekim, Ehl-i Beyt kanalından gelen birçok hadiste İmam (a.s)'ın
bu özelliğine işaretle; "Kıyam
edecek Mehdi (a.s) kıyam ettiğinde,
insanlardan delil ve tanık talep etmeyecek ve Davud ve Süleyman (a.s)'ın
yöntemiyle hükmedecektir."[22]
denilmiştir.
Metinde İmam'ın
dördüncü özelliği olarak; “fakat
fakirlere adaletle hükmedecek, ve memleketin hakirleri için doğrulukla karar verecek.”
tabiri yer almıştır.
İmam Mehdi (a.s)'ın bu özelliğine hem
Kur’ân-ı Kerim'de, hem de Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'ndan gelen
hadislerde işaret edilmiştir. Buna göre, o Hazret her türlü zulüm ve haksızlığa
son vererek, tarih boyunca horlanan, ezilen ve haksızlığa uğratılanların
haklarını gerçek anlamda alacak ve tarih boyunca zayıf tutulanları hakikî
zafere ulaştıracaktır. İşte Kur’ân-ı Kerim'in “Biz ise, yeryüzünde zayıf hâle getirilenlere lütfederek onları
önderler kılmayı ve onları mirasçılar kılmayı diliyoruz.”[23]
mealindeki ayeti, Hz. Resul ve Ehl-i
Beyt İmamları'nca buna yorumlanmış ve bu gerçeği ifade eden müjdeler, Hz. Resul
ve Ehl-i Beyt İmamları'nca insanlığa verilmiştir. İnşallah ileride Hz. Resul ve
Ehl-i Beyt İmamları'nın bu müjdesini içeren beyanlarından bazı örnekler vereceğiz.
Metinde İmam Mehdi (a.s)'ın beşinci özelliği olarak; “ve dünyaya ağzının değneğile vuracak; ve
kötüyü dudaklarının soluğu ile öldürecek.” tabiri geçmiştir.
Bu açıklamada,
Hazret'in hiçbir Allah ve din düşmanına, nifak ehline ve müstekbire bir mazeret
ve bahane bırakmayacak şekilde, kelimetullahı yüceltecek ve galip kılacak üstün
belâgat ve fesahat sahibi olacağından söz edilmektedir. Öyle ki, üstün belâgat
ve fesahati sayesinde, onların her türlü mazeret ve berhanelerinin asılsızlığını
ve çürüklüğünü açıkça gözler önüne serecek ve hak yol olan Allah dinini,
akılların teslim ettiği şüphe götürmeyen sağlam temeller üzerine oturtacaktır.
Niçin böyle olmasın ki?! Oysaki o,
Allah Tealâ'nın, "Peygamberini
hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Müşrikler hoş görmese de onu (hak din
olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır."[24]
ayetinde vadettiği Allah dininin kesin
zaferini sağlayacak son kurtarıcıdır. Bu, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın
mezkur ayetin tefsirinde beyan buyurdukları, kalplere ümit veren kesin bir
gerçektir.
Metnin geri
kalan; “Ve belinin kuşağı adalet, ve
kalçalarının kuşağı sadakat olacak. Ve kurt kuzu ile beraber oturacak, ve
kaplan oğlakla beraber yatacak; ve buzağı ve genç aslan ve besili sığır bir
arada olacak; ve onları küçük bir çocuk güdecek. Ve inekle ayı otlanacak;
onların yavruları birlikte yatacak; ve aslan sığır gibi saman yiyecek. Ve
emzikteki çocuk kara yılanın deliği üzerinde oynayacak, ve sütten kesilmiş
çocuk elini engerek kovuğu üzerine koyacak. Bütün mukaddes dağımda zarar
vermeyecekler ve helâk etmeyecekler; çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa, dünya
da RAB bilgisi ile dolacak.” bölümü, Hz. Mehdi (a.s)'ın döneminde sağlanacağı bildirilen mutlak adalet,
sadakat ve emniyet ortamıyla insanlığın ulaşacağı yüksek bilge toplumu sembolik
bir dil ile ifade etmektedir. Öyle ki, bütün zalimlerin ve müstekbirlerin
sultasına son verilecek, her türlü zulüm, haksızlık ve mahrumiyet ortadan
kaldırılacak, ilâhî ilimler gerçek yönüyle ortaya koyularak insanlık âlemi ilme
doyurulacak, artık ne zulüm, haksızlık ve mahrumiyet korkusu kalacak, ne de
cehalet endişesi. Böylece insanlık, salihlerin önderliğinde hakikî huzur ve
saadetine kavuşacaktır. Öyle ki, hadislerde geçen tabirle önceden vefat etmiş
olan insanlar bile tekrar dünya hayatına dönerek böyle bir mesut toplumda
yaşamayı arzulayacaklardır. Bütün bunlar, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın
Hz. Mehdi (a.s)'ın dönemini anlatan
beyanlarında açıkça belirtilmekle birlikte, Allah Tealâ'nın; "Peygamberini hidayet ve hak din üzere
gönderen O'dur. Müşrikler hoş görmese de onu (hak din olan İslam'ı) bütün
dinlere karşı üstün kılacaktır."[25]
ve
"Allah sizden inanıp iyi işlerde bulunanlara, onlardan önce gelip
geçenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hâkim kıldıysa, onları da mutlaka yeryüzüne
sahip ve hâkim kılmayı, onlara razı ve hoşnut oldukları dini nasip edip o dini,
bütün dinlerden üstün etmeyi, korkularını emniyete dönüştürmeyi vadetmiştir.
Bana kulluk etsinler ve bana hiçbir şeyi eş koşmasınlar..."[26]
gibi ayetleri de bu gerçeği ortaya
koymaktadır.
Şimdi Ehl-i
Sünnet ve Ehl-i Beyt kanalından gelen Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın
Tevrat'tan naklettiğimiz bu müjdeyi doğrular nitelikte olan beyanlarından birer
örnek verelim:
a) Ebu Said Hudrî, Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet
ediyor:
“Sizlere Mehdi’yi
müjdeliyorum. Halkın ihtilâf ve çekişme zamanında ümmetime gönderilecek ve
yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle
dolduracaktır. Gökte ve yerde olanlar ondan razı olacaklardır ve o, malları
sahih olarak taksim edecektir.” Adamın birisi: “Sahih olarak nasıl taksim edecek?”
diye sorduğunda: “Halkın arasında eşit
olarak (dağıtacaktır).” buyurdular.
Sonra şöyle
eklediler: “O zamanda Allah Tealâ,
Muhammed ümmetinin kalbini zenginlikle dolduracaktır ve onun adaleti onların
hepsini kapsayacaktır. Nida eden; ‘Mala ihtiyacı olan var mıdır?’ diye nida
edecek, bir kişiden başka hiçbir kimse kalkmayacaktır. Bunun üzerine ona; ‘Git
hazinedara, Mehdi bana mal vermeni
emrediyor, de.’ denilecek. Hazinedar ona; ‘Seç.’ diyecek, adam onu kendi evine
getirip açınca pişman olup; ‘Ben Muhammed ümmetinin en ihtiraslısı mı oldum?
Yoksa onlara yeterli olan bana kifayet etmedi mi?’ diyecek. Bunun üzerine o
malı geri getirecek, ancak ondan geri alınmayacak ve biz verdiğimiz bir şeyi
geri almayız denilecek. Böylece yedi, sekiz veya dokuz sene devam edecektir,
bundan sonra yaşantının bir hayrı yoktur.” [27]
b) Büyük Ehl-i Beyt alimi Allâme Meclisî, hadis ansiklopedisi
niteliğinde olan değerli eseri Bihar’ul-Envar kitabında, yine büyük Ehl-i Beyt
alimi Şeyh Saduk'un El-Hisal adlı eserinde Hz. Ali (a.s)'dan naklettiği şu hadise
yer vermiştir: Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Allah
bizimle başlatmıştır, bizimle de sona erdirecektir. Bizimle dilediğini siler,
bizimle dilediğini sabitleştirir ve bizimle yağmur yağdırır. Öyleyse aldatıcı,
sizi Allah hakkında aldatmasın. Allah Azze ve Celle'nin sakladığı andan
itibaren gök, Allah'ın sakladığı sudan bir damla bile indirmemiştir. Bizim
Kaimimiz kıyam edince, gök yağmurunu indirecek; yer yeşilliğini çıkaracak;
kulların kalplerinden husumet giderilecek; yırtıcı olan ve yırtıcı olmayan
hayvanlar ıslâh edilecektir. Öyle ki, bir kadın Irak'tan Şam'a tek başına,
başında sepeti olduğu hâlde yürüyerek gidecek, ayağını yeşillikten gayri bir
şeye koymayacak, onu bir yırtıcı hayvan ürkütmeyecek ve korkutmayacaktır."
[28]
Burada şunu vurgulamalıyız ki, Tevrat'tın bu açıklaması ve Hz. Resul-i
Ekrem ve Hz. Ali (a.s)'dan naklettiğimiz bu iki hadis ve benzerleri, Hz. Mehdi (a.s)'ın döneminde gerçekleşecek
olan evrensel adalet, huzur ve emniyet ortamını sembolik bir dille
anlatmaktadır. Yani, şunu belirtmek istiyorlar ki o zaman adalet, emniyet ve
huzur ortamı, hatta hayvanlar âlemine bile sirayet etmiştir denecek kadar
yaygınlaşacaktır. Bu ise, metnin sonunda belirtildiği üzere dünyayı dolduracak
olan Rab bilgisi sayesinde sağlanacaktır. Nitekim Ehl-i Beyt İmamları’ndan Hz.
İmam Muhammed Bâkır (a.s)’dan Hz. İmam Mehdi hakkında gelen bir hadiste bu
mevzua işaretle şöyle denmiştir: “Bizim Kaimimiz kıyam ettiğinde Allah elini
kullarının başlarına koyacak ve böylece onların akıllarını toplayacak ve zihinlerini
kemale kavuşturacaktır.” [29]
Ne ilginçtir ki, Tevrat’ta yer alan ahir zamanda salih kulların eliyle,
hayvanlar âlemini bile kuşatacak bir emniyet ortamının sağlanacağına dair
açıklamaya benzer açıklamaların, Ehl-i Beyt İmamları’ndan da geldiğini görmekteyiz.
Hz. İmam Ali (a.s)’dan gelen bir hadiste şöyle geçmektedir:
“Sonra Mehdi kendi yöneticilerini insanlar
arasında adaleti sağlamak için bütün ülkelere gönderir. -Öyle bir adalet ortamı
sağlanır ki- koyun kurtla bir yerde otlar, çocuklar yılanlar ve akreplerle oynarlar
ve onlar çocuklara asla zarar vermezler. Kötülük tamamıyla gider, sadece hayır
kalır...” [30]
3- Hz. Davud’un Mezmurlar'ında[31]
da ahir zaman kurtarıcısı ile ilgili müjdeler mevcuttur. Hz. Davud'un 25. Mezmuru’nda
şöyle geçer: “...RABDEN korkan adam
kimdir? Seçeceği yolu ona öğretecek. Canı iyilikte oturacak; onun zürriyeti de
yeri miras alacaktır. RABBİN sırrı kendisinden korkanlarındır; ve ahdini onlara
bildirir.” [32]
Hz. Davud’un 37. Mezmuru’nda da mükerrer olarak bu müjde verilmiştir.
Adı geçen Mezmur’da şöyle denilmektedir: “...
Çünkü şerirler kesilip atılacak; Fakat RABBİ bekliyenler, dünyayı miras
alacaklardır. Biraz bekle ve kötü yok olacaktır; onun yerini araştıracaksın, ve
yok olacaktır. Fakat halimler dünyayı miras alacaklar, Ve selâmet bolluğunda
lezzet bulacaklardır... Salihin azı, Çok kötülerin bolluğundan iyidir. Çünkü
kötülerin bazuları kırılacaktır; Fakat RAB salihlere destek olur. RAB kâmillerin
günlerini bilir, Onların mirası da ebedî olur... Fakat kötüler yok olacaklar,
Ve RABBİN düşmanları kuzuların yağı gibi telef olacaklar; Duman içinde telef
olacaklardır... Çünkü onun mubarek kıldığı adamlar yeri miras alacak; Ve
lânetli kıldığı adamlar kesilip atılır. İnsanın adımları RAB tarafından
pekiştirilir, Ve onun yolundan hoşlanır. Düşerse de yere serilmez; Çünkü onu
elinden tutan RABDİR... Fakat kötülerin zürriyeti kesilip atılacak. Salihler yeri miras alır, Ve onda
ebediyen otururlar... Kâmil insana göz koy, ve doğru adama bak; Çünkü akıbet
selâmet ehlinindir. Fakat asiler birlikte yok olacaklar; Kötülerin sonu
kesilecektir...” [33]
4- 72. Mezmur’da ise şöyle geçer: “Ey
Allah, kırala senin hükümlerini, ve kıral oğluna senin adaletini ver. Senin
kavmına adaletle, Ve senin hakirlerine hak ile hükmetsin. Dağlar, tepeler,
adaletle kavma selâmet getirsin. Kavmın hakirlerine haklarını versin; Fakirlerin
oğullarını kurtarsın, Ve gaddarı ezsin. Güneş ve ay kaldıkça, Nesilden nesle
senden korksunlar. Yeni biçilmiş çayıra düşen yağmur gibi, Toprağı sulayan iyi
yağmurlar gibi insin. Onun günlerinde salih çiçeklensin, ve ay yok oluncıya
kadar, selâmet bolluğu bulunsun. Denizden denize kadar, Ve ırmaktan yerin
uçlarına kadar saltanat sürsün. Çöl halkı önünde iğilsinler, Ve düşmanları
toprağı yalasın... Evet bütün kırallar ona secde kılsınlar; Bütün milletler ona
kulluk etsinler. Çünkü imdada çağırınca, fakiri, Ve yardımcısı olmıyan hakiri
kurtarır. Yoksula ve düşküne acır; Ve fakirlerin canlarını kurtarır. Canlarını
hileden ve zorbalıktan kurtarır, Ve gözünde onların kanları değerli olur; Yaşasın
ve ona Şeba altınından verilsin; Ve daime onun için dua etsinler; Her gün onu
takdis etsinler.” [34]
Ne ilginçtir ki, Hz. Davud’un Mazmurlar'ında geçen bu vaat aynen
Kur’ân-ı Kerim’de de geçmektedir. Allah
Tealâ şöyle buyuruyor: “Andolsun, biz
Zikir’den (Tevrat’tan)[35]
sonra (Davud’a indirilmiş)[36]
Zebur’da da yazdık ki: Şüphe yok ki yeryüzü, salih kullarıma miras kalır.”[37]
Yine Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Allah sizden inanıp iyi işlerde bulunanlara, onlardan önce gelip
geçenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hâkim kıldıysa, onları da mutlaka yeryüzüne
sahip ve hâkim kılmayı, onlara razı ve hoşnut oldukları dini nasip edip o dini
bütün dinlerden üstün etmeyi, korkularını emniyete dönüştürmeyi vadetmiştir.
Bana kulluk etsinler ve bana hiçbir şeyi eş tutmasınlar..."[38]
Bir başka ayette ise: “Biz ise,
yeryüzünde zayıf hâle getirilenlere lütfederek onları önderler kılmayı ve
onları mirasçılar kılmayı diliyoruz.”[39]
buyurmuştur.
5- Ahir zaman kurtarıcısına ilişkin bir müjde de Tevrat'ın İşaya
bölümünün 42. babında verilmiştir. Adı geçen bapta şöyle geçmektedir:
"İŞTE, kendisine destek olduğum kulum; canımın
kendisinden razı olduğu seçme kulum; Ruhumu onun üzerine koydum; milletler için
hakkı meydana çıkaracaktır. Bağırmıyacak, ve sesini yükseltmiyecek, ve onu sokakta
işittirmiyecek. Ezilmiş kamışı kırmayacak, ve tüten fitili söndürmiyecek; hakkı
hakikate erdirecek. Ve dünyada hakkı pekiştirinceye kadar zayıflamıyacak, ve
cesareti kırılmıyacak; ve adalar onun şeriatını bekliyecekler.
Gökleri yaratmış, ve onları
yaymış, yeri ve ondan çıkanları sermiş olan; yer üzerinde kavma soluk, ve onda
yürüyenlere ruh veren RAB Allah şöyle diyor: Ben, RAB, seni doğrulukla
çağırdım, ve elini tutacağım, ve seni koruyacağım, ve kör gözleri açasın,
mahpusları zindandan, ve karanlıkta oturanları hapishaneden çıkarasın diye seni
kavma ahit, Milletlere ışık olarak vereceğim. Ben Yehovayım, ismim odur; ve
izzetimi bir başkasına, ve hamdimi oyma putlara vermiyeceğim. İşte, öncekiler
vaki oldu, ve yenileri ben bildiriyorum; onlar meydana çıkmadan önce size
işittiriyorum."
İlk bakışta, İşaya'nın bu bölümünde Hz. Resul-i Ekrem'den bahsedildiği
sanılabilir; ama biraz dikkatle son kurtarıcı olan Hz. Mehdi (a.s)'dan bahsedildiği açıkça anlaşılmaktadır. Zira bu
bölümde söz konusu edilen özelliklerin Hz. Mehdi
(a.s)'dan başkasına tatbik edilmesi mümkün değildir.
Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
1- Bu bölümde müjdesi verilen zatın, sesini yükselterek sokakta
işittirmeyeceğinden bahsediliyor. Bu özellik Hz. Resul'e tatbik etmemektedir.
Zira o Hazret’in hayatı boyunca çeşitli münasebetle muhtelif mekânlarda yüksek
sesle insanlara hutbe okuduğu ve açıklamalarda bulunduğu ortadadır. Bu özellik,
daha çok Hz. Mehdi (a.s)'ın gaybet
döneminde insanlardan gizlenerek sesini kimseye işittirmediği özelliğini ima
etmektedir.
2- Bu müjdede o zatın dünyada hakkı pekiştireceğinden söz edilmektedir.
Bu özellik de Hz. Resul'e tatbik etmemektedir. Zira Allah Resulü’nün hakkı tüm
dünyada pekiştiremediğini ortadadır. Hakkı tüm dünyada pekiştirmek vaadinin Hz.
Mehdi (a.s)'a ait olup, Allah
Tealâ'nın; "Peygamberini hidayet ve
hak din üzere gönderen O'dur. Müşrikler hoş görmese de onu (hak din olan
İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır."[40]
ayetinde vadettiği mutlak zaferi Hz. Mehdi (a.s)'ın gerçekleştireceği
bizatihi Hz. Resul'ün kendi beyanıyla sabittir.
3- Üzerinde durmak istediğimiz üçüncü özellik; adaların, yani
yerküredeki karaların onun şeriatını, yani yönetimini beklemesi özelliğidir.
Bilindiği üzere, beklenme özelliği, o Hazret'in en belirgin sıfatlarından biridir.
Öyle ki, Mehdi-i Muntazar (Beklenen Mehdi) o Hazret'in özel lakabı olarak ortaya çıkmıştır. Bütün insanlık, gerçek
adaleti bütün dünyada egemen kılacak olan son kurtarıcıyı beklemektedir.
Şeriatın o Hazret'e atfedilmesi de doğaldır. Zira Hz. Resul'ün hak
varisi olarak, Resul'ün şeriatı onun da şeriatı sayılmaktadır.
6- Tevrat’ın Yeremya bölümünde de ahir zamanda zalimlerin yok edileceği
ve mutlak hâkimiyetin Allah’ın salih kullarına geçeceğine dair işaretler
vardır. Tevrat’ın mezkur bölümünde şöyle yazıyor:
“Nil gibi yükselen bu
kimdir? suları ırmaklar gibi çalkanıyor. Nil gibi yükselen Mısırdır, ve onun
suları ırmaklar gibi çalkanıyor; ve diyor: Yükselip yeryüzünü kaplıyacağım;
şehirleri, ve onlarda oturanları yok edeceğim. Ey atlar, şahlanın; cenk
arabaları, saldırın; ve yiğitler, kalkan kullanan Kuş ile Put, ve yay kullanan
ve kuran Ludîler çıksınlar. Çünkü o gün orduların Rabbi Yehovanın günüdür, hasımlarından
öç alsın diye, öç günüdür; ve kılıç yiyip doyacak, ve kana kana onların kanından
içecek; çünkü şimal diyarında, Fırat ırmağı yanında, orduların Rabbi Yehovanın
kurbanı var.” [41]
Tevrat’ın bu bölümündeki açıklamada özellikle dikkat
çeken husus, o günün zalimlerden öç alma günü olarak belirtilmesi ve Fırat
kenarında Yehovanın kurbanından söz edilmesidir.
Ne ilginçtir ki, Ehl-i Beyt kanalından ahir zaman kurtarıcısı İmam
Mehdi (a.s) hakkında gelen açıklamalarda da o Hazret’in zalimlerden, başta
Fırat kenarında susuz şehit edilen Kerbela şehidi İmam Hüseyin (a.s) olmak
üzere tarih boyunca bütün peygamberler ve peygamber evlâtlarına karşı işlenen
mezalimin öcünü alacağı kaydedilmiştir.
Örneğin, Ehl-i Beyt İmamları’ndan İmam Mehdi (a.s) hakkında gelen Nüdbe
duasında o Hazret’e şöyle seslenilmiştir: “Nerededir,
o peygamberlerin ve peygamber evlâtlarının kanlarının öcünü alacak olan? Nerededir,
o Kerbela’da katledilen şehidin kanının öcünü alacak olan?” [42]
7- Tevrat’ın Daniel kitabında ise ahir zaman kurtarıcısıyla ilgili
olarak şu bilgiler yer almıştır: “Gece rüyetlerinde
gördüm, ve işte, insan oğluna benzer biri göklerin bulutları ile geldi, ve Günleri
eski olana kadar geldi, ve onun önüne kendisini yaklaştırdılar. Ve bütün kavmlar,
milletler, ve diller ona kulluk etsinler diye, kendisine saltanat, ve izzet, ve
kırallık verildi; onun saltanatı geçmeyecek ebedî bir saltanattır, ve kırallığı
yıkılmayacak bir kırallıktır... Fakat krallığı Yüce Olanın mukaddesleri alacaklardır,
ve ebede kadar, ve ebetler ebedine kadar kırallığı onlar edineceklerdir.” [43]
8- Yine Daniel kitabında aynı mevzu hakkında şöyle denilmiştir:
“Ve senin kavmin oğulları için durmakta olan
büyük reis, Mikael, o vakit kalkacak; ve millet olalıdan beri o zamana kadar
vaki olmamış bir sıkıntı vaki olacak; ve o vakit senin kavmın, kitapta yazılı
bulunan herkes kurtulacak. Ve yerin toprağında uyuyanlardan bir çoğu, bunlar
ebedî hayata, ve şunlar utanca ve ebedî nefrete uyanacaklar. Ve anlayışlı olanlar
gök kubbesinin parıltısı gibi, bir çoğunu salâha döndürenler de yıldızlar gibi
ebediyen ve daima parlayacaklar. Fakat sen, ey Daniel, sonun vaktine kadar bu
sözleri sakla, ve kitabı mühürle; bir çok adamlar araştıracaklar, ve bilgi
çoğalacaktır.” [44]
9- Tevrat’ın Habakkuk bölümünde ise şöyle geçer:
“Ve RAB bana cevap verip dedi: Rüyeti yaz, ve levhaların üzerine açıkça
kaz da, onu okuyan koşsun. Çünkü daha rüyet muayyen vakit içindir, ve sona
doğru acele ediyor, ve yalan çıkmayacaktır; eğer gecikirse, onu bekle; çünkü
elbette gelecek ve geç kalmayacaktır... Kanla şehir yapanın, ve haksızlıkla
belde kuranın vay başına! İşte, kavmların ateş için emek çekmeleri, ve
ümmetlerin boş yere yorulmaları ordular RABBİNDEN değil mi? Çünkü sular denizi
nasıl kaplıyorsa, dünya RAB izzetinin bilgisi ile öyle dolu olacak.” [45]
10- Tevrat’ın Tsefanya bölümünde ise, ahir zamanda zalimlerin yok
edilecekleri ve hâkimiyetin müminlere geçeceği şöyle anlatılmıştır: “... Kibirlerinin karşılığı bu olacak, çünkü
tahkir edip ordular RABBİNİN kavmına karşı kendilerini büyüttüler. Onlara karşı
RAB korkunç olacak; çünkü dünyanın bütün ilâhlarını aç bırakacak; ve insanlar,
herkes kendi yerinden milletlerin bütün adaları ona tapınacaklar.” [46]
11- Yine aynı bölümde şöyle denilmiştir:
“Bundan ötürü ava kalkacağım güne kadar beni bekleyin, RABBİN sözü;
çünkü hükmüm milletleri toplamaktır, ta ki, ülkeler üzerine gazabımı, kızgın
öfkemin hepsini dökmek için onların hepsini bir araya getireceğim; çünkü bütün
dünya kıskançlığımın ateşile yutulacaktır.
Çünkü bir yürekle RABBE
kulluk etmek için hepsi RABBİN ismini çağırsınlar diye, kavmlara o zaman temiz
dudak vereceğim.” [47]
12- Tevrat’ın Haggay bölümünde ise şöyle yazıyor:
“Ordular RABBİNİN sözü; korkmayın. Çünkü orduların RABBİ şöyle diyor: Bir
kere daha, vakit azdır, ve ben göklerle yeri, ve denizle karayı sarsacağım; ve
bütün milletleri sarsacağım; ve bütün milletlerin değerli şeyleri gelecek; ve
bu evi izzetle dolduracağım, orduların RABBİ diyor.” [48]
13- Tevrat’ın Zekarya bölümünde ise ahir zamanda gerçekleşecek olan
müminlerin egemenliği şöyle anlatılıyor: “Ve
vaki olacak ki, bütün memlekette, RABBİN sözü, orada, iki pay kesilip atılacak
ve ölecek; ve orada üçte biri artakalacak. Ve bu üçte biri ateşe sokacağım, ve
gümüşü tasfiye ettikleri gibi onları tasfiye edeceğim; ve altını denedikleri
gibi onları deneyiceğim. Onlar benim ismimi çağıracaklar, ve ben onlara cevap
vereceğim; ben: Kavmım odur, diyeceğim; onlar da: Allahım RABDİR, diyecekler.”
[49]
14- Yine Zekarya bölümünde şöyle geçmektedir:
“İşte RABBİN günü geliyor, ve senin çapul malını senin içinde pay
edecekler. Çünkü bütün milletleri Yeruşalime karşı cenge toplıyacağım; ve şehir
alınacak, ve evler yağma edilecek, ve kadınlar kirletilecek; ve şehrin yarısı
sürgüne çıkacak, kavmın artakalanları ise şehirden kesilip atılmayacak. O zaman
RAB çıkacak, ve muharebe gününde nasıl cenk ettiyse, o milletlere karşı öyle
cenk edecek... Ve bütün dünya üzerinde RAB kıral olacak; ve o gün Rab bir, ve
ismi bir olacak.” [50]
15- Tevrat’ın Malaki bölümünde ise, ahir zamanda gerçekleşecek olan
müminlerin zaferi şöyle dile getirilmiştir: “ÇÜNKÜ,
işte o gün geliyor, fırın gibi yanıyor; ve bütün kibirliler, ve kötülük işliyenlerin
hepsi, saman olacaklar; ve gelmekte olan gün onları yakacak, orduların RABBİ
diyor, öyle ki, onlarda kök ve dal bırakmıyacak. Fakat size, ismimden
korkanlara, salâh güneşi kanatlarında şifa olarak doğacak; ve çıkacaksınız ve
ahırın buzağıları gibi sıçraşacaksınız. Ve kötüleri ayak altına alacaksınız;
çünkü yapmakta olduğum o günde sizin ayaklarınızın tabanları altında onlar kül
olacaklar, orduların RABBİ diyor.” [51]
Bunlar, Eski Ahit olarak bilinen Tevrat ve ilâvelerinde yer alan ahir
zamana ait açıklamalardan bazı örneklerdi. Görüldüğü üzere, bu açıklamalarda
ahir zamanda Allah’ın salih ve seçkin kullarının önderliğinde hâkimiyetin
tekrar Allah’ın dinine ait olacağı ve yeryüzünden zulmün kaldırılarak mutlak
adaletin sağlanacağı kaydedilmiştir.
[27]-
Müsned-i Ahmed, c.3, s.37, hadis no: 10898, 11061, 10737, 10780, 10791.