|
Aslında
şiirleri sadece bu boyutuyla ele almak da doğru değildir. Ehl-i Beyt mektebine
ait şahsiyetler de dahil olmak üzere birçok ilim ve irfan erbabının
maariflerini nesir yerine şiir kalıbında aktarmayı tercih ettiğini görmekteyiz.
Bu da şiir dilinin bu yüce anlamların inceliğini ifade etmek için daha uygun ve
daha etkileyici olması hasebiyledir. Kimi zaman söylenmiş bir kaç dize, birçok
hatibin minbere çıkarak okuduğu hutbeden veya yazılmış birkaç ciltlik nesir
kalıbındaki kitaptan daha etkileyici oluyor, insanları derinden
etkileyebiliyordu. Bazı beyitlerse, zulüm görmüş insanları zalimlere karşı
ayaklandırabilecek keskinliği taşıyordu.
Pir Sultan
Abdal, Yunus Emre, Mevlana ve Fuzuli gibi arifler zamanlarında etkileyici
mısralarıyla takipçilerine çığır açmışlar ve bu yolun müdavimlerine istifade
edebilecekleri büyük bir miras bırakmışlardır.
Bu mirası iyi
kullanan ozanlar, mektebin güzel öğretilerini şiirlerinde bir nakış gibi
işlemişler ve bu mükemmellik binasına onlar da bir kerpiç koyabilmişlerdir.
Ariflerin yetiştiği Ehl-i Beyt mektebinde herkes kendine göre bir erdem yolu
buluyor ve bu vesileyle hak yolunda hizmet veriyordu. Kendi zamanının Ehl-i
Beyt’i tanıyan ve tanıtanlarından olan pek değerli bir ozanı sizlere
tanıtmaktan büyük keyif alıyor; bunu kendime bir vefa borcu görüyorum.
Bu sayıda
“Erenler” okuyucusuna edebiyat köşesinde konuk olacak deyiş ve şiir üstadımız,
Kemteri’dir. On dokuzuncu yüzyılda Raşit Ali adında bir Bektaşi olarak yaşayan
Kemteri; Mızıka-i Hümayun denilen, saray müzik kurulundan emekli olmuş ve Üsküdar’a yerleşmiştir. Tarikata Çamlıcalı
Nuri Baba’dan el alarak girmiştir. Türkiye’de “Karagöz” yapımcısı olarak
bilinen Rağıb Tuğtekin’in verdiği bilgiye göre; devrinin en iyi Karagöz oyununu
oynatanlardandır. Bu Karagöz oyununa o devirde hayal oyunu, oynatanlara da
hayali denirdi. Tarihte bu hayalilerin çoğunluğunun Bektaşi olduğu
bilinmektedir. Son yıllarının radyoda karagöz oynatıcısı Hayali Küçük Ali’ye
kadar Bektaşiler’in karagöz oynatıcılığında bir ağırlığı olduğunu görmekteyiz.
Kemteri gibi
değerli deyiş üstatları, bu tür oyun vesileleriyle insanlara Ehl-i Beyt
mektebinin erdemlerinden bahsetme fırsatı buluyor ve onları bu öğretilere aşina
ediyorlardı.
Kemteri 1896
yılında vefat etmiştir. Selami Ali Efendi çevresine defnedilmiştir. Kemteri’nin
yazma divanı, Sadeddin Nüzhet Ergun’un özel kütüphanesinde idi. Sadeddin Nüzgen
Ergun’un bildirdiğine göre, bu divan 122 büyük sayfadan oluşmuştur. Bu divanda
şairin 2100 beyti vardır. Alevilik neşesini dile getiren bu beyitlerin,
Bektaşiler arasında özel bir saygınlığı vardır.
Kemteri’nin
şiirleri baştan başa Ehl-i Beyt aşkı ve coşkusuyla doludur. Kemteri, aşağıdaki
şiirinde Ehl-i Beyt uğruna her türlü baskı ve zulmü göğüslemeye hazır olduğunu
ve her şeyini feda etse bile Ehl-i Beyt yolundan vazgeçmeyeceğini açıkça dile
getiriyor:
Yâr
elinden içmişem aşkın meyin çokdan beri
Ânın
içün peşt ü pay urmaktayım[1]
çün serseri[2]
Hubb-i
Hayder’le[3]
dolubdur gönlümün her bir yeri
Bende-i
Âl-i Abâ’yım itimadım Caferî
Yüzseler
cümle vücûdum kalmasa tende deri
Dönmezem
bâb-ı Ali’den[4] Hayderîyem
Hayderî
İhtedü
bi’ş-şems[5]
buyurdu cenâb-ı Mustafa
Bu
hadi-i pâke[6] iman edene
rûz-i ceza[7]
İdecek
ağyâra[8]
karşu Hak nice lutf u ata
Ehl-i
Beyt’in halka begüş[9] bendesiyim zâhida[10]
Yüzseler
cümle vücudum kalmasa tende deri
Dönmezem
bâb-ı Ali’den Hayderîyem Hayderî
Ben
beli dedim o şahın yoluna dönmem ebed
Bendesi
hakkında lutf u şefkati var layuad[11]
Âşık-ı
sâdık olanlara irer andan meded
Ta’n
u teşni’le[12] çekerse
önüme zühhâd sed
Yüzseler
cümle vücûdum kalmasa tende deri
Dönmezem
bâb-ı Ali’den Hayderîyem Hayderî
Men
muhibb-i Hayder’im Şâh-ı Hasen iki gözüm
Ol
Şehîd-i Kerbelâ’nın aşkına yansın özüm
Dergeh-ı
Zeynel-Abâ’dan hîç çevirmem yüzüm
Çâk
çâk[13]
olsam da dönmem hâsılı budur sözüm
Yüzseler
cümle vücûdum kalmasa tende deri
Dönmezem
bâb-ı Ali’den Hayderîyem Hayderî
Ol
Muhammed Bâkiri’dir can katan bu cânıma
Câferu’s-Sâdîk’dür
kuvvet veren îmânıma
Can
feda etsem nola Kâzım gibi sultânıma
Gelse
hançerler çeküb münkir Yezidan yânıma
Yüzseler
cümle vücûdum kalmasa tende deri
Dönmezem
bâb-ı Ali’den Hayderîyem Hayderî
Hazret-i
Muse’r-Rıza’dır ehl-i aşkın rehberi
Hem
Takî vü bâ[14] Naki’dir dü
cihan[15]
serverleri
Askerî’dir
zümre-i nâciyyenin ser-askeri
Mehdi-i
Sâhib livânın yoluna ey Kemterî
Yüzseler
cümle vücûdum kalmasa tende deri
Dönmezem
bâb-ı Ali’den Hayderîyem Hayderî
Kemteri, Hz. Ali’den bahsederken belki de hiçbir
arifin varamayacağı nüktelere varıyor ve onun Ali’yi anlatan şiiri adeta
insanları büyülüyor. Kemteri’nin Hz. Ali hakkındaki bir şiiri şöyledir:
Hâzin-i
gencîne-i sırr-i Hudâsın yâ Ali
Vâris-ı
zât-ı Peygamber Hel etâ’sın yâ Ali
Nokta-ı
evvel bid3ayet her ulûmun bâbısın
Nûr-ı
Haksın sırr-ı Bismillah’da bâsın yâ Ali
Yok
bu ümmette nazîrin[16]
hâsılı bir nûrsun
Lahmüke
lahmi Habîb-i Kibriya’sın yâ Ali
Âstân-ı
devletin darü’l-emandır âşıka
P3adişah-ı
zât-i mutlak mültecâsın[17]
yâ Ali
Sırr-ı
vahdette olan nûr-ı meveddet[18]
aşkına
Bendene
şâhım meded kıl rehnümâsın[19]
yâ Ali
Rû
siyâhım şerm[20] ile geldim
der-i ihsânına
Sen
şefâat eyle ma’ruf-ı sehâsın[21]
yâ Ali
Lutfuna
muhtâcdır her vech ile bu Kemteri
Şefkat
etmek mücrimîne[22] mübtelâsın
yâ Ali
Kemteri, aşağıdaki Şiileriz adlı şiirinde, Alevilikle
Şiiliğin ayrı ayrı şeyler olduğunu ve Alevilikte şeriata (Ehl-i Beyt fıkhına)
önem verilmediğini sananlara cevap vermektedir. Kemteri’nin adı geçen şiiri
şöyledir:
Ta
ezel bezminde[23] ikrâr
eyleyen Şiîleriz
Bunda
ol ikrârı tekrâr eyleyen Şiîleriz
Doğrudan
doğru riayet eyleriz yok hilemiz
Şer-i
enver[24]
ile reftâr[25] eyleyen Şiîleriz
İhtedü
biş-şemsi emrine riayet eyledik
Ehl-i
Beyt’i her dem ezkâr eyleyen Şiîleriz
Derd-i
aşka dûş olub Lokmân’a minnet etmeyiz
Kendi
derdimize timar[26] eyleyen Şiîleriz
Hak
Muhammed’le Ali’nin sayesinde Kemterî
Nefs-i bed evhâmı bizâr eyleyen Şiîleriz.