Ahmed bin Muhammed el-Muğiyrî şöyle diyor:
“İmam Hasan bin Ali (a.s); kıvırcık saçlı, beden yapısı güzel ve gür sakallı idi.”[1]
Vasıl bin Ata diyor ki:
“Hasan bin Ali (a.s)’ın siması peygamberleri, azamet ve parlaklığıysa padişahları andırıyordu.”[2]
Ebu Bekir diyor ki:
“Resulullah (s.a.a) halkla namaz kıldığında, secdeye gittiği zaman İmam Hasan (a.s) O’nun sırtına veya boynuna atlıyordu; Resulullah (s.a.a) başını secdeden kaldırdığında, İmam Hasan’ı düşmeyecek bir şekilde yavaşça yere bırakıyordu.”[3]
Ebu’l- Futun diyor ki:
“Hasan bin Ali (a.s) yedi yaşında iken Resulullah (s.a.a)’in meclisinde hazır oluyordu; Resulullah (s.a.a)’den vahyi duyup onu ezberliyor, sonra annesinin yanına giderek ezberlediği vahyi annesine anlatıyordu.”[4]
İbn-i Haris şöyle diyor:
“İmam Hasan’la İmam Hüseyin’in (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) kına ve çivit otuyla saç ve sakallarını boyadıklarını gördüm.”[5]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hasan bin Ali (a.s), siyah renkle sakalını boyuyordu.”[6]
İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan (a.s)’ın yüzüğünün kaşının nakşı “el-İzzetu lillah” (İzzet Allah içindir) yazısı idi.”[7]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hasan bin Ali (a.s), bütün malını, hatta ayakkabı, elbise ve dinarlarını bile üç defa Allah ile böldü (O’nun yolunda verdi).”[8]
İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan ve İmam Hüseyin (aleyhima’s- selam) hurmayı çok severlerdi.”[9]
Abdullah bin Zübeyr diyor ki:
“Peygamber (s.a.a) rükuda iken, Hasan bin Ali (a.s) O Hazretin yanına geliyordu. Peygamber (s.a.a), İmam Hasan (a.s)’ın bir taraftan diğer tarafa geçmesi için ayaklarının arasını açıyordu.”[10]
İmam Seccad (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan (a.s), her halinde sürekli olarak Allah’ı anıyordu.”[11]
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan (a.s), ibadet ve sadaka vermede çok çaba sarf ediyordu.”[12]
Fettal diyor ki:
Hasan bin Ali (a.s) abdest alırken, mafsalları (ayakları) titrer ve rengi sararırdı. Bu hususta soru sorduklarında şöyle buyuruyordu: “Arşın Rabbinin karşısında duran bir kimsenin, renginin sararması ve ayaklarının titremesi gerekir.”[13]
İmam Seccad (a.s) buyurmuştur ki:
“Hasan bin Ali (a.s) namaza durduğunda, Rabbinin azameti karşısında bedeni titriyordu."[14]
Ebu Hayseme diyor ki:
“Hasan bin Ali (a.s) namaza durduğunda, en güzel elbiselerini giyerdi. Kendisine: “Neden en güzel elbiselerinizi giyiyorsunuz?” diye sorduklarında: “Allah güzeldir, güzeli de sever.” buyuruyorlardı.”[15]
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan (a.s) buyurdular ki: “Ben Rabbimden, O’nu mülakat edip de yaya olarak gidip evini ziyaret etmemekten utanıyorum.”[16]
Rufaa şöyle diyor:
“İmam Sadık (a.s)’dan: “Allah’ın evini ziyaret ettiğimde süvari (atlı) mi olayım, yoksa piyade mi?” diye sorduğumda buyurdular ki: “İmam Hasan (a.s) Allah’ın evini, süvari olduğu halde ziyaret ederdi.”[17]
Ümm-ü Musa diyor ki:
“Hasan bin Ali (a.s), geceleyin (yatmak için) yatağına gittiğinde, üzerine Kehf suresinin yazılmış olduğu bir levhayı getirerek onu okuyordu.”[18]
Umeyr bin İshak diyor ki:
“Bence, Hasan bin Ali (a.s)’dan daha güzel konuşan birisi yoktur; öyle ki o konuştuğu zaman, sözünün sona ermesini ve susmasını istemiyordum; ben kesinlikle ondan çirkin bir söz duymamışımdır.”[19]
Bir rivayette şöyle nakledilmiştir:
“İmam Hasan (a.s); halim (ağır başlı), kerim ve cömertlerden idi.”[20]
Bir rivayette şöyle geçmiştir:
“İmam Hasan (a.s)’ın göğsü herkesten genişti (tahammülü herkesten çoktu); ahlak açısından da herkesten üstündü.”[21]
Şeyh Mufid diyor ki:
“İmam Hasan (a.s)’la Muaviye arasında sulh olduğunda, İmam Hasan (a.s) Medine’ye döndü. Muaviye’nin on yıl hükümeti süresince, öfkesini yuttuğu, evinde oturduğu ve Rabbinin emrini beklediği halde orada ikamet etti.”[22]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“Hasan bin Ali (a.s), kendi zamanında insanların en çok ibadet edeni, en zahidi ve en üstünü idi.”[23]
Kıravanî diyor ki:
“İmam Hasan (a.s), cömert ve kerim birisi idi; hiçbir dilenciyi (eli boş) geri çevirmez ve bağışını (ondan) kesmezdi (veya ümitliyi ümitsiz etmezdi).”[24]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan (a.s), dil açısından insanların en sadığı, konuşma açısından ise insanların en fesahatli konuşanı idi.”[25]
İmam Hasan (a.s) bu şiiri çok söylerdi:
“Ey bekası (kalıcılığı) olmayan dünya lezzetleri peşice giden!
Şüphe yok ki, zail olan gölgeye aldanmak ahmaklık ve akılsızlıktır.”[26]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan (a.s), ölümü hatırladığında ağlardı; kabri hatırladığında ağlardı.”[27]
İmam Seccad (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan (a.s), kıyamet gününde dirilmeği ve haşrolmayı hatırladığında ağlıyordu; sırat köprüsünden geçmeği hatırladığında (yine) ağlıyordu.”[28]
Kaşanî diyor ki:
“Dilenciler yol üzerinde oturup önlerindeki az bir yemekle meşgul iken İmam Hasan (a.s) onların yanından geçtiğinde: “Ey Resulullah’ın torunu! Buyurun yemek yiyin” diyerek İmam (a.s)’ı yemeğe davet ettiler. İmam (a.s) da bineğinden inerek oturup onlarla birlikte yemek yedi ve sonra: “Allah müstekbirleri (kibirlenenleri) sevmez” buyurdular.”[29]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan (a.s), Allah’ın kitabından “Ya eyyühellezîne âmenu” (Ey iman edenler!) ayetini okuduğunda: “Lebbeyk, Allahumme lebbeyk” (Emrindeyim, Allah’ım emrindeyim) derdi.”[30]
İbn-i Şehraşub diyor ki:
“İmam Hasan (a.s) caminin kapısına ulaştığında başını göğe doğru kaldırarak şöyle diyordu: “İlahî, konuğun kapındadır; o halde indinde olan güzellikle yanımda olan çirkinliklerden geç, ey kerim!”[31]
Ravi diyor ki:
“İmam Hasan (a.s), sabah namazından sonra gün doğana dek (takibat ve duayla meşgul olduğundan dolayı) kimseyle konuşmazdı.”[32]
İmam Hasan (a.s)’ın kendisi şöyle diyor:
“Ceddim Resulullah (s.a.a) bana bir takım sözler öğretti. Ben onları vitir namazının kunutunda okuyorum. O sözler şunlardır:
“Allah’ım, beni hidayet ettiğin kimseler arasında hidayet et; afiyet verdiğin kimseler arasında bana da afiyet ver; bana bağışlamış olduğun şeyleri, benim için mübarek (bereketli) kıl.”[33]
İbn-i Ömer diyor ki:
“İmam Hasan ve İmam Hüseyin (alyhima’s- selam)’ın iki muskaları vardı; içleri Cebrail (a.s)’ın kanatının tüylerindendi.”[34]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“Hasan bin Ali (a.s) cennet ve cehennemi hatırladığında, yılan ısırmış gibi kıvranıyordu ve Allah Teala’dan cennet talep ediyor ve cehennem ateşinden de O’na sığınıyordu.”[35]
Bir rivayette şöyle nakledilmiştir:
“İmam Hasan (a.s)’ın, bir ihtiyaç hususunda kendisine bir mektup verilip de o mektubu veren adama: “İhtiyacın karşılanmıştır” buyurmadığı görülmemiştir.
İmam (a.s)’a: “Ey Resulullah’ın oğlu! Keşke mektubuna baksaydınız da ihtiyacı miktarınca cevap verseydiniz!” diyen bir kimseye cevaben şöyle buyurdular:
“Allah-u Teala’nın, onun mektubunu okuyana dek önümde zelil olarak durmasından soru soracağından korkuyorum.”[36]
İbn-i Sirin diyor ki:
“Hasan bin Ali (a.s) her bir kişiye (ödül ve hediye vermek istediğinde), yüz bin (dirhem) veriyordu.”[37]
Necîh diyor ki:
“Hasan bin Ali (a.s)’ı yemek yerken gördüm. Bir köpek önünde durmuştu; kendisi bir lokma yediğinde bir o kadar da köpeğe atıyordu. Bunun üzerine: “Ey Resulullah’ın torunu! Bu köpeği buradan kovayım mı?” dediğimde buyurdular ki:
“Hayır, bırak kalsın; ben, canlı bir hayvanın yüzüme baktığı halde yemek yiyip de o yemekten ona bir şey vermemekten Rabbimden utanıyorum.”[38]
İmam Hasan (a.s) buyurmuştur ki:
“Mescid ehli, Allah’ın ziyaretçileridir; ziyaret edilenin, ziyaretçisine hediye vermesi, onun üzerine bir haktır.”[39]
1- Keşf’ul- Ğumme, İrbilî, Mektebet-u Beni Haşim, Tebriz, H. 1401.
2- Menakıb, İbn-i Şehraşub, İntişarat-i Allame, Kum.
3- Bihar’ul- Envar, Allame Meclisî, Mektebet’ul- İslamiyye, Tahran, H. Ş. 1363.
4- Kenz’ul- Ummal, Alauddin Ali Hindî, Müesseset’ur- Risale, Beyrut, H. 1401.
5- Avalim, Bahranî, Medrese-i İmam Mehdi (a.s), Kum, H. 1407.
6- Mucem’ul- Kebir, Tabaranî, İhya’ut- Turas, Beyrut, 1404.
7- A’yan’uş- Şia, Seyyid Muhsin Emin, Dar’ut- Tearif, Beyrut.
8- Vesail’uş- Şia, Şeyh Hurr-i Amilî, Kitapfurişi-yi İslamiyye, Tahran, H. 1403.
9- Kafî, Kuleynî, Dar’un- Neşr’il- İslamî, Tahra.
10- Ensab’ul- Eşraf, Belazurî, Muesseset’ul- A’lemî, Beyrut, H. 1393.
11- Emalî-yi Saduk, Müesseset’ul- A’lemi, Beyrut.
12- Nezm-u Dürer’us- Simtayn, Cemaluddin Muhammed bin Yusuf-i Zerendî, Mektebet-u Neyneva’l- Hadîse, Tahran.
13- Tarih-i İbn-i Asakir (Tercüme-i İmam Hasan) İbn-i Asakir, Müessese-i Mahmudî, Beyrut, H. 1389.
14- Müsned-i İmam Mücteba, Ataridî, İntişarat-i Atarid.
15- Hısal, Şeyh Saduk, Camia-i Müderrisin, Kum, H. 1362.
16- İrşad’ul- Kulub, Deylemî, Şerif Rezî, Tahran.
[1] - Keşf’ul- Ğumme, C. 1, S. 548.
[2] - Menakıb, C. 4, S. 9.
[3] - Kenz’ul- Ummal, C. 13, S. 66, H. 37700.
[4] - Avalim, C. 19, S. 108, h.4.
[5] - Mucem’ul- Kebir-i Taberanî, C. 3, S. 98.
[6] - Mucem’ul- Kebir-i Taberanî, C. 3, S. 22, H. 2535.
[7] - A’yan’uş- Şia, C. 1, S. 563; Bihar, C. 43, S. 258.
[8] - Vesail’uş- Şia, C. 8, S. 55.
[9] - Kafî, C. 6, S. 345, H. 6; Vesail’uş- Şia, C. 17, S. 73, H. 105.
[10] - Ensab’ul- Eşraf, C. 19, S. 22.
[11] - Emali-yi Saduk, S. 150.
[12] - Nezm-u Durer’us- Simtayn, S. 196.
[13] - Menakıb, C. 4, S. 14.
[14] - Bihar, C. 84, S. 285.
[15] - Bihar, C. 83, S. 175, H. 2.
[16] - Bihar, C. 43, S. 339, H. 13.
[17] - Menakıb, C. 4, S. 14; Bihar, C. 43, S. 339.
[18] - Tarih-i İbn-i Asakir -İmam Hasan Tercümesi- S. 144, 242.
[19] - Nezm-u Durer’us- Simtayn, S. 201.
[20] - Nezm-u Durer’us- Simtayn, S. 195.
[21] - A’yan’uş- Şia, C. 1, S. 563.
[22] - İrşad, S. 191; Bihar, C. 44, S. 157, H. 26.
[23] - Emali-yi Saduk, S. 150; Bihar, C. 43, S. 331, h.1.
[24] - Müsned-i İmam Mücteba, S. 134, h.18.
[25] - Bihar, C. 43, S. 331; Avalim, C. 16, S. 132, H. 5.
[26] - Bihar, C. 73, S. 123, H. 111.
[27] - Emali-yi Saduk, S. 150; Bihar, C. 43, S. 331.
[28] - Emali-yi Saduk, S. 150.
[29] - Mehaccet’ul- Beyza, C. 4, S. 33.
[30] - Bihar, C. 43, S. 331.
[31] - Menakıb, C. 3, S. 180; Bihar, C. 43, S. 339.
[32] - Menakıb, C. 4, S. 14; Bihar , C. 43, S. 339.
[33] - Mucem’ul- Kebir, C. 3, S. 73, H. 2703.
[34] - Bihar, C. 43, S. 263, H. 9.
[35] - Emalî-yi Saduk, S. 150; Bihar, C. 43, S. 331.
[36] - Nezm-u Durer’us- Simtayn, S. 196.
[37] - Tarih-i İbn-i Asakir -İmam Hasan (a.s)’ın biyografisi- S. 147, H. 246.
[38] - Müsned-i İmam Mücteba -a.s- S. 130.
[39] - İrşad’ul- Kulub, S. 72.